Dünya gündemine bomba gibi düşen 'sembolik' anlaşma!

Almanya ile Fransa, tarihi Elysee Anlaşması'nın 56. yıl dönümünde iki ülke arasındaki iş birliğini artırma hedefiyle dün yeni bir anlaşma imzaladı. "Aachen Anlaşması" olarak nitelenen bu anlaşmayı, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümünde profesör olan ve aynı zamanda Türkiye gazetesi yazarı Kemal İnat ile konuştuk.

23 Ocak 2019 Çarşamba 10:40
Dünya gündemine bomba gibi düşen 'sembolik' anlaşma!

Haber7 / Erkan Talu

 

 

Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 22 Ocak 1963'te dönemin Almanya Başkanı Konrad Adenauer ve Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle'ün imzaladığı Elysee Anlaşması'nın temeli üzerine hazırlanan, adına "Aachen Anlaşması" verilen ve "Alman-Fransız İş Birliği ve Entegrasyon anlaşması" başlığını taşıyan metni dün canlı yayınlanan  basın toplantısında imzaladı.

Merkel ve Macron'dan 56 yıl sonra gelen sürpriz imza!

 

 

7 başlık altında 28 maddenin bulunduğu ve 16 sayfadan oluşan bu yeni anlaşmanın ne anlama geldiğini, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Bölümünde profesör olan ve aynı zamanda Türkiye gazetesi yazarı Kemal İnat ile konuştuk.

Anlaşmayı "sembolik" olarak yorumlayan İnat, iki liderin bu anlaşmaya, ülkelerinin ve kendi iktidarlarının Avrupa'da yükselen aşırı sağcılık ve ırkçılık akımlarına karşı bir kalkan olarak baktığı, hem Merkel'in hem de Macron'un birbirlerinden güç alarak bu tazelenmeye ihtiyaç duyduklarını belirtti. Profesör Kemal İnat, Fransız lider ve Alman liderin, Avrupa'yı da ayağa kaldırma ve ülkeler arasındaki her türlü iş birliğini geliştirme yolunu açmak istediğini ancak Avrupalı ülkelerinin AB'ye bakışının istenildiği kadar müspet olmadığı için bu gelişmeye yeterince sıcak bakmayacağı kanaatinde.

"Avrupa Ordusu kurulur mu?", kurulursa "NATO'ya alternatif olur mu?" ve Trump'ın dolayısıyla ABD'nin bu anlaşmaya bakış açısını da değerlendiren Kemal İnat, Trump'ın ve ABD'nin, Avrupa'nın NATO'ya daha fazla kaynak aktarması için baskı yaptığını, AB'ye aslında yeterince sıcak bakmadığını, hatta Trump'ın Putin ile görüşmesinden önce AB'yi "düşman" olarak tanımladığı sözlerini hatırlattı. Kemal İnat, tabiri caizse Avrupa ülkelerinin kendisine, başta savunma sanayii olmak üzere birçok alandaki bağımlılığının devam etmesini isteyen ABD'ye karşı "Avrupa Ordusunun" kurulmasının da güç olduğunu söyledi. Bu duruma örnek olarak ise, Doğu Avrupa ülkelerinin (Romanya, Macaristan, Polonya ve diğerleri) ve başka diğer Batı Avrupa ülkelerinin (Danimarka, Hollanda) AB ile değil de, ABD ile kurduğu güvenlik ortaklıklarını gösterdi. İnat ayrıca, "Avrupa Ordusu kuralım" tarzı kararlarında AB'de oy birliğiyle alınacağı göz önüne alınırsa, Almanya ve Fransa'nın bu ordu konusunda işinin zor olduğunu söyleyebiliriz değerlendirmesinde bulundu.

İşte Prof. Dr. Kemal İnat ile gerçekleştirdiğimiz o özel röportajın tamamı;

Anlaşma her şeyden önce sembolik bir anlaşma. Bir şeyleri değiştirecek midir? Doğrudan bir şeyi değiştirmeyecektir. Var olan Avrupa'daki siyasi dengeler, güç dengeleri ya da dünya güç dengeleri açısından çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Neden sembolik? Avrupa'nın iki temel ülkesi iki temel aksını oluşturan Almanya ile Fransa arasında yeniden bir sıkı iş birliği yapma niyetini ortaya koyuyor. Yani gerçekte ne anlam ifade ettiğini yürürlüğe konulduğu zaman göreceğiz. Anlaşmada ekonomik anlamda sıkı bir işbirliğinden bahsediliyor. Orada Fransa ve Almanya'nın ortak bir ekonomi alanı oluşturması planlanıyor. Bunun için bir komisyon oluşturulacak, parlamenterlerin ortak toplantı yapması planlanıyor. Savunma alanında askeri alanda işbirliği yapılması ve silah ihracatının ortaklaştırılması gibi bir takım şeylerden bahsediliyor. Anlaşmanın neden sembolik olduğuna şuradan da bakabiliriz. Alman basınını incelediğiniz zaman, ülkelerden herhangi birisi, bir saldırıya uğrarsa diğer taraf ona kayıtsız şartsız yardım edeceğine dair bir maddede söz konusu. Bu açıdan bakacak olursak, zaten iki ülkenin hem NATO Anlaşması çerçevesinde, hem de Avrupa Birliği Anlaşması çerçevesinde bu tür bir saldırıya maruz kalırsa diğerinin yardım etme hükmü zaten var. Aslında bu anlaşma ile, gerek yazılı belgelerde, ya da söylenen ve yapılan iş birliği konularının tazelendiği, pekiştirildiği ve yeniden altının çizildiğini görüyorsunuz. Yeni bir şey getiriyor mu? Kesinlikle getirmiyor.

Ama bu işbirliğinin tekrar vurgulanması, yenilenmesi Fransa ve Almanya'nın bu zor zamanda işbirliği konusunda, yeniden ortak hareket edecekleri konusunda böyle belge imzalaması sembolik açıdan önemli.

HEM MERKEL'İN HEM DE MACRON'UN BU TAZELENMEYE İHTİYACI VARDI

Çünkü her iki ülkede zorluklar yaşıyor. İki ülkede de aşırı sağcılık ırkçılık hareketlerinin etkisi altında. Her iki ülkede de 2017 yılında yapılan seçimler yapıldı. Fransa'da daha önce seçimler olmuştu. Biliyorsunuz ciddi şekilde Marin Le Pen'in seçimi kazanma potasına girmesi birçok kesimde endişelere yol açmıştı. Fransa'da böyle bir değişim olsaydı bunun Almanya'daki seçimleri de etkileyeceği söyleniyordu. Ayrıca mülteci akınının bu aşırı sağ dalgaya da hız vermesi söz konusuydu. Bu sebeple her iki ülke de kendisini ciddi şekilde aşırı sağ hareketlerin baskısı altında hissediyor. Bunun yanında Fransa'da Sarı Yelekliler hareketi var. Sosyal adaletsizliği, gelir dağılımı eşitsizliğini gerekçe göstererek Macron'un iktidarını sorguluyorlar. Almanya'da da aynı şekilde Merkel'in sarsılmaz iktidarının sarsıldığını, parti liderliğini kaybettiğini görüyoruz. Dolayısıyla iki liderin, aslında kendi hareketlerini, mensubu oldukları siyasi hareketlere yeni bir can vermek için, yeni bir ivme kazandırmak, yeni bir heyecan katmak için böyle bir hamle yapmaları gerekiyordu.

AVRUPA'NIN İÇİNDE BULUNDUĞU DURUM

Bir de Avrupa'nın kendi içinde bulunduğu durum var. İngiltere birlikten ayrılıyor, Avusturya'da İtalya'da aşırı sağ hükümetler var, Macaristan ve Polonya AB normlarına aykırı davranıyor... Tüm bunlara rağmen Almanya ve Fransa, "biz Avrupa Birliği'nin kurucu ülkesiyiz, bu değerlere bağlıyız" diyerek Avrupa Birliği'ni ayakta tutma mesajı vermeye çalışıyor. Dediğim gibi bunların hepsi sembolik, bu açıklamalar Avrupa'nın diğer kesimlerinde şu etki yapar mı "Evet, Fransa ve Almanya bu işin peşinde, bizde kafamızdaki tereddütleri bir kenara bırakalım, 50'li yıllarda olduğu gibi Fransa ve Almanya'nın peşinden gidelim" derler mi... Demeleri çok zor gözüküyor. Çünkü yukarıda saydığımız çoğu ülke Almanya'nın baskıcı gücünden oldukça rahatsızlar ve bunu dile getiriyorlar. Dolayısıyla 1963'deki anlaşmanın yenilenmesi sembolik anlam taşıyor. Bu adım bir toparlanma girişimi. Ülkeleri Avrupa Birliği bayrağı etrafında birleştirme hamlesi ama yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı bunun olmasından ciddi endişelerim var.

ATLANTİK'İN DİĞER TARAFININ TEPKİSİ: KENDİSİNE OLAN BAĞIMLILIĞIN KOPMASINI İSTEMİYOR

ABD Başkanı Donald Trump bir taraftan başta  Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine NATO'ya katkılarının çok az olduğunu, askeri harcamaların yetersiz olduğunu ve artırmaları konusunda baskı yaparken, bir taraftan da bu ülkelerin kendi aralarında ABD'yi dışarıda bırakacak şekilde daha sıkı savunma işbirliği içerisine girmelerinden rahatsızlık duyuyor. Trump'ın AB konusunda tavrının her zaman olumsuz ve sert olduğunu kendi sözlerinden biliyoruz. Hatta Putin ile görüşmesinden önce Avrupa Birliği'ni "düşman" olarak tanımlamıştı. Bu yüzden Trump'ın bu ülkelerle arasının iyi olmadığını ve AB ülkelerinin birbirleriyle iş birliği yapmasına ve her alanda entegrasyona gitmesine karşı olduğunu söyleyebiliriz.

NATO'YA KARŞI "AVRUPA ORDUSU HAYALİ GERÇEK Mİ?"

Almanya ve Fransa'nın liderliğinde bir "Avrupa Ordusu" kurulmasının önünce ciddi engeller var. Bu konuda 1950'li yıllardan beri bir takım girişimler söz konusu ama bugüne kadar bu girişimler NATO'ya alternatif bir "Avrupa Ordusu" kurulması sonucunu üretmedi. Üretmesi de çok zor gözüküyor. Çünkü Avrupalılar bu konuda hem fikir değiller. Mesela Doğu Avrupalı ülkeler (Romanya, Macaristan, Polonya ve diğerleri), Almanya ve Fransa'dan ziyade, Avrupa'da ABD ile güvenlik ortaklığı kurulmasını tercih ediyorlar. Buna Danimarka'yı, Hollanda'yı da ekleyebiliriz. Bu ülkeler NATO'ya çok daha fazla önem atfettikleri için, Avrupa Birliği'ne özgü NATO'ya alternatif NATO'yu gereksiz kılacak ortak savunma girişimlerine sıcak bakmıyorlar. Bu tarz kararlarında AB'de oy birliğiyle alınması gerektiğini hatırlarsak, Fransa ve Almanya'nın işinin zor olduğunu söyleyebiliriz.

KAYNAK: HABER7 / DIŞ HABERLER SERVİSİ

Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner60

banner64

banner49

banner63