Geçen Cuma günü tekrar seçilen Bursa/Yıldırım belediye başkanı Oktay Yılmaz’ın mazbata töreni için Barış Manço kültür merkezindeydik.
Başkan, nezaket göstererek kendisiyle birlikte yeni seçilen tüm meclis üyelerini de tören kapsamına almıştı.
Maksat, ayrım yapmaksızın verilen belediye hizmetlerine dikkat çekmekti elbette.
Bu nedenle sadece AK Partililer değil CHP’liler de gelmişti.
Doğrusunu isterseniz ben bundan haberli değildim.
Salona girdiğimde tanımadığım bir sürü insanı gördüğümde şaşırmıştım bu yüzden.
Neyse müsait bir yer bulup oturdum ama daha oturur oturmaz bir garipliğin olduğunu hissetmekte gecikmedim.
Zira bulunduğum sırada, öndeki sırada ve salona yayılmış başka sıralarda tuhaf bir hareketlik vardı.
Fısır fısır konuşmalar, içeri girip çıkmalar, telefonla birilerini aramalar dikkatimden kaçmadı.
Tören henüz başlamamışken tam önünde oturan yaşını başını almış birisi kalktı ve pes perdeden bir slogan attı.
Anlaşılan tam organize olamamışlar ki, birkaç cılız sesin dışında kendisine katılan olmadı ve o şahıs da bozulmuş bir şekilde salonu terk etti.
Bizzat tanık olduğum bu gelişme sonrasında bunların hayırhah bir nedenle salonda olmadıklarını anladım hemen.
Amaçlarının sadece gövde gösterisi yapmak değil, bir şeyleri provake etmek olduğu çok net bir biçimde görülebiliyordu.
Sonrasında mazbata için sahneye çağrılan neredeyse her CHP’li üye yumruk kaldırarak yahut zafer işaretleri yaparak abartılı bir tavır sergilediler.
Kurgulandığı ve planlandığı o kadar belliydi ki…
Sanırsınız meclis üyesi değil de cumhurbaşkanı seçilmiş…
Nitekim bu provokatif tavırlar netice verdi ve AK Parti listesinden meclis üyesi seçilmiş MHP’li bir üye ile CHP’li biri arasında gerginlik çıktı ve nahoş görüntüler husule geldi.
Müteakiben MHP il başkanı açıklama yaparak olayı kınadı ve gerekenin yapılacağını ifade etti ama onlar muratlarına ermişti çoktan…
En başından söyleyeyim, bütün bu provokasyon çabalarına rağmen sağduyulu davranmak ve onların amaçlarına ulaşmasını engellemek gerekirdi ve bahse konu nahoş hadise asla cereyan etmemeliydi.
Çıkan kargaşa zaten sonuna gelinmiş olan törenin bitmesine sebep oldu.
Salonun çıkış kısmına çok yakın olduğum için başka müessif bir hadiseye daha tanıklık ettim.
Elindeki mazbatasından meclis üyesi olduğu anlaşılan bir kadın ve bir erkek üye tam çıkışta başörtülü bir hanıma terbiye sınırlarını zorlayacak bir biçimde hakaret etti.
Kadıncağız daha ne oluyor demeye kalmadan, hem suçlu hem güçlü misali, “işte AKP zihniyeti!” diye bağırarak çıkıp gittiler.
Ardından da salonun dışında toplaşıp bir süre sloganlar attılar.
Oysa yapmaları gereken çok basitti.
Nezaket gereği davet edildikleri yerde, aynı nezaketle mukabelede bulunmak…
Ama hayır!
Onlar, bir hıncı tatmin etmenin ve bir intikamın peşindeler.
Bu gördüklerim üzerine, “Allah korusun, memleketin yönetimi bütünüyle bunların elinde olursa halimiz nice olur” demekten kendimi alamadım doğrusu…
Ertesi gün, tüm Türkiye’nin muttali olduğu başka bir hadise gerçekleşti malum…
İl seçim kurulu müdürünün Büyükşehir belediye başkanına mazbatasını takdim ederken adeta bir amigo gibi halkı alkışa davet ettiği o tuhaf mı tuhaf olaydan söz ediyorum elbette.
Takındığı tavır ve söylediği sözler, 20 yılı aşkın AK Parti iktidarında hiç kimsenin şahit olmadığı bir yandaşlık ve taraftarlık örneği idi…
Benzeri bir şeyin bir AK Partili için bahse konu olabileceğini düşünemiyorum bile…
Hafazanallah, kıymet kopardı…
Bunlar böyledir işte!
Ellerine geçen ilk fırsatta gerçek yüzlerini göstermekten asla imtina etmezler.
Memleketin asıl sahibinin kendileri olduğuna, kendileri gibi olmayanların da muhakkak ezilmesi gerektiğine neredeyse iman ediyorlar.
Öyle olmasaydı eğer, gündüz gözüyle Şeyma Döğüncü hanımefendiye “jakuzi” iftirası atmaya cesaret edebilirler miydi sahi?!
Seçimin üzerinden daha 10 gün bile geçmeden yukarıda anlattığım hadiseye benzer nice taşkınlıklara hep birlikte şahit olduk.
Biz taşkınlık diyoruz ama onların bunu kendileri için bir müktesep hak ve bir tehdit imtiyazı olarak düşündüklerinden hiç şüpheniz olmasın.