ALMANYA: “İSRAİL’İN GÜVENLİĞİ VARLIĞIMIZIN TEMELİDİR”
Merz: “Hamas silah bırakmalı, barışın zamanı geldi”
Almanya Başbakanı Friedrich Merz, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile yaptığı telefon görüşmesinde, Almanya’nın İsrail’in varlığı ve güvenliğini “tarihsel bir sorumluluk” olarak gördüğünü ifade etti. Başbakanlıktan yapılan açıklamada, Merz’in bu ilkenin Almanya-İsrail ilişkilerinin “değişmez özü” olduğunu vurguladığı belirtildi.
Gazze’de süren çatışmalara ilişkin konuşan Merz, “İki yıldır süren savaşın ardından barış zamanının geldiğini düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı. Ayrıca Mısır’da yürütülen ateşkes görüşmelerine atıfla, “Görüşmeler hızlı bir anlaşmayla sonuçlanmalı. Alman vatandaşları da dahil olmak üzere tüm rehineler derhal serbest bırakılmalı. Hamas silahlarını bırakmalı.” dedi.
ALMANYA’NIN VİCDAN TESTİ: BATI’NIN ÇİFTE STANDARTLARI
Ancak Merz’in açıklamaları, Almanya’nın insan hakları, uluslararası hukuk ve vicdani değerlere yaklaşımında ciddi bir çelişkiyi de yeniden gündeme taşıdı.
Berlin yönetimi, Gazze’de süren insani trajediye rağmen İsrail’e koşulsuz destek politikasını sürdürürken, savaş suçları iddialarına ve sivillerin hedef alınmasına ilişkin uluslararası raporlara sessiz kalmakla eleştiriliyor.
Almanya, insan haklarını savunma iddiasıyla şekillenen Batı medeniyetinin temsilcilerinden biri olmasına rağmen, bu süreçte “medeniyet”, “vicdan” ve “insani sorumluluk” ilkelerinde ciddi bir sınav veriyor.
Gazze’deki yıkıma ilişkin görüntüler dünya kamuoyunda tepki toplarken, Berlin yönetiminin sessizliği “Batı’nın çifte standardının sembolü” olarak nitelendiriliyor. Almanya, insan hakları söylemini savunduğu uluslararası platformlarda, fiilen ABD’nin Orta Doğu politikalarının bir uzantısı gibi davranmakla suçlanıyor.
BATI’NIN SESSİZLİĞİ: EVRENSEL DEĞERLERİN GERİLEMESİ
Birçok Avrupa akademisyeni ve insan hakları kuruluşu, Almanya’nın mevcut tutumunun Batı medeniyetinin ahlaki meşruiyetini zedelediği görüşünde.
Berlin’in, tarihi sorumluluğu gerekçe göstererek İsrail’in her politikasına destek vermesi, “vicdani bir körlük” ve “politik bağımlılık” olarak tanımlanıyor.
Bu yaklaşım, Almanya’nın insan hakları, adalet ve barış gibi kavramlarda evrensel standartları savunmak yerine, jeopolitik çıkarlar doğrultusunda şekillenen ABD politikalarına eklemlendiği eleştirilerini güçlendiriyor.
Sonuç
Almanya, hem tarihi geçmişi hem de uluslararası konumu nedeniyle barış ve insan hakları alanında öncü bir sorumluluk üstlenmesi beklenen ülkelerden biri.
Ancak mevcut durumda Berlin yönetimi, Batı medeniyetinin vicdani pusulası olma iddiasını yitiriyor.
Gazze’de yaşananlar karşısında sessiz kalmak, yalnızca politik bir tercih değil, aynı zamanda insani bir eksiklik olarak görülüyor.