KİMİNİN meyli, yönelimi ilme, irfanadır.
Kiminin ünlü olmaya, şöhret kazanmayadır.
Kiminin meyli muktedir olmaya, güce ve kuvvete, idare etmeye yöneliktir.
Kiminin iyi olmaya kimininse iyi görünmeyedir.
Kimi mütevazı kalmaya meylederken kimi her an görünür olmaya yönelir.
Kimi cömertliğe kimi ise cimriliğe meyledir, biriktirme tutkusuna sahiptir.
Kiminin isteği başkalarının dertlerine derman olabilmek iken kimi sadece kendisi ve çevresine odaklıdır.
Kiminin arzusu şifa dokunuşlarıyla merhamet sunucu olmak iken kiminin hevesi ise her güzelliği enfekte etmeye matuftur.
Kiminin istikameti vahyin sağlam esasları ile yaşamak iken kiminin isteği insan şeytanlarının kulağının dibinde fısıldadıklarını yayma enerjisi üretmeyedir.
Kimi sadık olmaya meyleder kimi kâzip…
Kimi cennetlik amellere niyet eder kimi de cehennemlik eylemlerin savaşçısı olmaya.
Kimi aşka meyleder, sever ve sevilmek ister. Bu uğurda zorluklara göğüs gerer. Israrcı olur. Sabrı kuşanır. Kimi ise aşkın sabotajcısı olur. Tahrip eder. Başkalarını kıskanarak haset eder ve fitneye meyleder.
Demem o ki, meylimiz kimliğimizdir. Bizim kim olduğumuzu gösterir.
Bıçakçı Cafer Usta da aynı düşüncedeydi. O sebeple ilk tanışma anında hemen dalardı mevzuya…
…
MEYİL günümüz Türkçesiyle ifade edecek olursak istek demektir.
Arzuların toplamıdır. Yönelmeyi ifade eder. Eğilimimizdir. İlgi ve heves olarak da ifade edebiliriz.
Bir şeye veya kişi olan çekimdir.
…
CAFER Usta mal ile meyil arasında bir bağ kurardı. Neredeyse her sohbette buna bir parantez açardı.
Elbette helal bir yol ile mal edinmek bir kusur değildir. Hatta sadaka, zekât ve infak gibi emirleri yerine getirilmenin imkanıdır. Ama burada “Nisap” miktarının aşılmamasını öğütlerdi yani gereğinden fazla yönelmenin, sınırı aşmanın zamanla insanı dönüştürme tehlikesine dikkat çekerdi.
Hepimizin hayatında bunun örnekleri vardır aslında.
Kendimizin duruma misal olacak yanları da vardır.
Bu hâlden vareste değiliz. Sadece biraz dikkatle bakmak görmek için yeterlidir.
Ona göre mal meyilden geliyordu. Meyil ise eğilmeyi içinde barındırıyordu. O halde mal karşısında eğildiğimiz anlamına geliyordu bu. Ölçüyü tutturmak işte tam da burada önemli hâle geliyordu. Zira kişi neyin karşısında eğiliyorsa yani meylediyorsa süreç içinde ölçüyü kaçırdığında kendisi de onunla özdeş oluyordu. Kısacası zamanla eğildiğimiz şeye dönüşme riski taşıyorduk…
Muhabbeti coşturup köpürterek heyecanla buralara getirdikten sonra Cevrî’nin şu beytini de üzerine kondurmayı asla ihmal etmezdi:
"Kalb-i kâmilde meyl-i mâl olmaz
Mâil-i mâlde kemâl olmaz."
Erdemli insanın kalbinde "mâl"a meyil olmaz demekti bu zira mala meyledende erdem olmazdı.
…
FAKİRLİĞE güzelleme değildir elbette bu yaklaşım. Zenginliği zemmetme olmadığı gibi.
İkisi de dünyada yaşadığımız hallerdendir ve insandan hâli değildir.
Esas olan zenginsen nasıl bir zengin, fakirsen nasıl bir fakir olduğundur. Hangi kıstaslara sahip bulunduğundur. Hangi asla dayanıp yaslandığındır.
Zekât bir tezkiye, temizlenme, arınma aracıdır. Ama bu anlayışa kavuştuğunda söz konusudur. Nisap miktarına ulaşan malından yılda bir kere belli bir miktarın fakirlere verilmesiyle elde edilir.
Meyli sonucunda bu şuura ulaşan kişi gerekeni yaptığında mutlu ederek mutlu olmanın kapısını aralamış olur. Zekâtın meylimizi düzenlemesi için sürekli iman dikkatini canlı tutmak zaruridir.
…
MEYİL konusu tahminimizden daha ehemmiyetli…
Ancak zamanın hızlı aktığı ve neredeyse hiçbir şeye yetişemediğimiz duygusuyla alabora olduğumuz şu devirde durup bunları düşünmeye hiç vaktimiz yok.
Sürekli bir varlık derdindeyiz.
Kendilik bilincinden uzak oluşumuz ise edindiğimiz her varlığın yeni bir dert olarak omuzlarımıza bindiğini unutturuyor.
Dönenip duruyoruz.
Çemberin dışına kendisini atabilenler uyanık bir kalbe sahipse içsel bir muhasebeye muvaffak olabiliyor. Cafer Ustanın ilk elden hatırlatmayı seçmesi bizlerde bir şuurun oluşması açısından kıymetli aslında. Evet, meylimiz neye ise biz oyuz.
Bize bizi hatırlatan dostlar hep var olsun inşallah hayatımızda.
Ya Selam!