Haber/ Gazeteci Yazar Mustafa Gürbüz
Sürgündeki Bağımsız Tataristan Hükümeti, Moskova’da yaşayan Tatarların karşı karşıya kaldığı son gelişmeler nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben bir mektup yayımladı.
Mektupta, Moskova’daki tek Tatar okulunun ulusal statüsünün kaldırılarak Rusça eğitim veren genel bir kuruma dönüştürüldüğü belirtilirken, bu kararın Tatar çocuklarının anadilinde eğitim almasını fiilen ortadan kaldırdığı vurgulandı.
“Uluslararası sözleşmelere aykırı”
Hükümet yetkilileri, Tatarların Rusya’daki ikinci büyük etnik grup olduğunu ancak son yıllarda Tatar dilinin kullanımının kısıtlanmasına ve ulusal eğitimin en aza indirilmesine yönelik adımlar atıldığını belirtti. Bu politikaların, Rusya Anayasası’nın yanı sıra,
-
BM Ulusal veya Etnik, Dini ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına İlişkin Bildirge (1992)
-
Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Sözleşme (1995)
ile de çeliştiği ifade edildi.
Erdoğan’a çağrı: “Kardeş halkların haklarını savunun”
Mektupta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türk dünyasında tartışmasız bir otorite olduğuna dikkat çekilerek, “Türkiye’nin bu konuya uluslararası ilgiyi çekmede ve kültürel asimilasyona uğrayan Türk halklarını desteklemede kilit bir rol oynayabileceğine inanıyoruz” denildi.
Tatar yetkililer ayrıca, Orta Asya ve Kafkasya Türk cumhuriyetlerindeki Rus okullarının kapatılmasının veya kısıtlanmasının, Türk halklarının kültürel egemenliğini korumak adına önemli bir adım olacağını savundu.
İmzacılar arasında öne çıkan isimler
Mektuba imza atan isimler arasında Sürgündeki Bağımsız Tataristan Hükümeti Başbakanı Rafis Kaşapov, Azerbaycan Fahri Konsolosu İsa Sadykov, ABD Büyükelçisi Kamil Sukayev, Letonya Cumhuriyeti Büyükelçisi Zufar Zainullin ve Erkin Kazak Hareketi Lideri Yerzhan Turgumbay gibi isimler bulunuyor.
Mektup, “Tatar halkını, dilimizi ve kültürümüzü korumak için anlayışınızı, desteğinizi ve diplomatik çabalarınızı umuyoruz” ifadeleriyle son buldu.
Uluslararası Tepkiler Başladı
-
Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi gibi kurumlar, Rusya’da azınlık haklarının korunmasına ilişkin standartlara vurgu yapıyor. Eğitimin anadilde olması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Azınlıkların Korunmasına Dair Sözleşme kapsamında etkin bir koruma alanı olarak değerlendiriliyor.
-
Amnesty International, Rusya’nın işgal ettiği bölgelerde Ukrayna ve Kırım Tatar kimliğini sistematik biçimde baskılama eğilimi gösterdiğini vurgulayarak, azınlık dillerinin kullanımının engellenmesine dair geçmiş örneklere dikkat çekti.
-
CEPA (Center for European Policy Analysis) ise Kırım Tatarlarının dil mücadelesine dair bir analiz yayımladı; dilin bastırmasının kimlik kaybına yol açabileceğini, bu sürecin yalnız Kırım ile sınırlı kalmayabileceğini öne sürdü.
-
Basın kuruluşları da bu gelişmeyi “etnik kimlik ve dil haklarının sınırlandırılması” şeklinde yorumlayan analizler yayımladı.
Rusya’nın Yanıt İhtimali
-
Moskova, benzer talepleri geçmişte “iç işlerine karışma” olarak değerlendirdi. Kırım Tatarları konusundaki eleştirileri “yabancı provokasyon” olarak nitelendirdi.
-
Resmi Rus politika belgeleri, azınlık dil hakkını tanıyan düzenlemeleri içeriyor olsa da uygulamada sık sık sınırlamalar göze çarpıyor. Örneğin Rusya’nın dil politikası konseptinde “eğitim sisteminin imkânları ölçüsünde ana dilde eğitim seçimi hakkı” vurgulanıyor, ancak bu ideal ile fiili uygulama arasında uçurum olduğu yönünde eleştiriler var.
-
Ayrıca Rusya’daki azınlıklara dönük baskıcı politikaların, özellikle “azınlıkların kimlik ve dil haklarının sınırlandırılması” yönünde uzun süredir sürdüğü uluslararası gözlemcilerce dile getiriliyor.
Türkiye’nin Rolü ve Stratejisi
Bu mektup, Türkiye açısından diplomatik ve sembolik açıdan önemli bir araç haline gelebilir. Çünkü:
-
Türkiye, Türk dünyasının kültürel koruyucusu olduğu imajıyla bu tür gelişmelere müdahil olma meşruiyetini güçlü şekilde kullanabiliyor.
-
Mektubun uluslararası kamuoyunda yankı bulması, Tataristan azınlığı hakkındaki ihlallere dikkat çekebilir ve diplomatik baskı yaratabilir.
-
Ayrıca, Türkiye’nin bu konuda aktif rol alması, Batı medyasında Türkiye’nin “Türk dünyasındaki liderlik misyonu” bağlamında algısını güçlendirebilir.