Ankara-Sahada, Atina-Masada
Thess Today’in yorumları aslında Yunanistan’ın ruh hâlini özetliyor: “Türkiye sahada kazanıyor, biz masa başında oyalanıyoruz.” Yunanistan, Rafale uçaklarıyla askeri gücünü pekiştirdiğini düşünse de, Ankara’nın sahada kurduğu diplomatik ve jeopolitik üstünlük karşısında yalnızca silaha yatırım yapmanın yeterli olmadığı gerçeği daha belirgin hale geliyor.
Kıbrıs Faktörü ve Jeopolitik Kırılmalar
Atina’daki en çarpıcı endişelerden biri de Kıbrıs’ın stratejik tercihlerinde olası bir değişim. Yunan basınında dile getirilen “Kıbrıs bile bize sırtını dönebilir” değerlendirmesi, Türkiye’nin küresel aktör kimliğinin bölgede yeni ittifak hatları oluşturabileceği fikrini besliyor. Türkiye’nin hem Rusya-Ukrayna savaşında arabulucu rolü hem Gazze konusunda insani söylemi hem de Avrupa ile kurduğu temas, Atina’nın “takipçi ülke” görüntüsüyle tezat oluşturuyor.
NATO’da Yalnızlık Sendromu
Miçotakis’in geçtiğimiz haziran ayındaki NATO Zirvesi’nde yalnız görüntülenmesi, aslında Atina’nın diplomasi alanındaki kırılganlığının görsel bir yansımasıydı. Liderler arasında diyalog kurmakta zorlanan Yunanistan Başbakanı, hem ABD hem de Avrupa’daki muhatapları nezdinde etkisiz bir figür olarak değerlendirilmişti. Bu tablo, Türkiye’nin yükselen etkinliğiyle yan yana konulduğunda, Yunanistan’ın diplomatik refleks eksikliği daha da belirginleşiyor.
Sonuç: Yeni Dönemin Eşiğinde
Erdoğan-Macron diyaloğu, sadece Ankara-Paris hattının açılması değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’de ve NATO içinde dengelerin yeniden şekillenmesi anlamına geliyor. Atina ise şu an için bu yeni jeopolitik sayfanın dışında kalmış görünüyor. Yunan basınının “diplomatik deprem” tanımı, aslında sadece bir haber manşeti değil; aynı zamanda Yunanistan’ın mevcut konumuna dair gerçek bir özeleştirinin ifadesi.
Türkiye’nin çok yönlü dış politikası bölgede merkez ülke konumunu güçlendirirken, Yunanistan’ın bu tablo karşısında izleyeceği yeni strateji, önümüzdeki dönemde Akdeniz dengelerini belirleyecek en önemli unsurlardan biri olacak.