Sumud Filosu yoluna devam ediyor.
Tunus’tan dönen milletvekilleri Ankara’da Sumud filosu yolculuğunun sonu belli olana kadar Ankara’dan olayı takip etme kararı aldılar.
İsrail ve ABD’nin Gazze konusundaki tavırları, İsrail’in saldırılarına devam etmesi Arab dünyası’nı ayağa kaldırdı.
Tüm dünyada da tepkiler çığ gibi.
“Türkiye’de Siyaset” ve siyasi partiler konusuna tarihi gerçekler açısından bakacak olursak hangilerinin saf bir şekilde “yerli ve milli olduğu” konusunda hayli bir tartışmaya kapı aralanmış olur. Nicelerinin şaibeli muvazaa partileri olduğuda görülebilir.
CHP zaten TEK ADAM partisidir.
Monarşik Cumhuriyetin elinde parti adını taşıyan bir aparat.
Parti parça demektir. O herşeydir.
Daha doğrusu herşey olan bir şeydir.
Açık oy gizli tasnifle teşkilat yöneticilerinin, adayların tek adam tarafından belirlendiği bir partiden söz ediyoruz. Seçimler açık oy gizli tasnif. İtiraz yok, oy pusulaları hemen yakılıyor. İnsan aklı, siyasi ahlak, hukukla dalga geçen bir düzen.
“Biz kurtuluş savaşı veren partiyiz” diyorlarda, kurtuluş savaşı veren 1. Meclis Kurtuluş savaşı dediğiniz şey 1., 2. İnönü, Kütahya, Eskişehir, Afyon, Sakarya, İzmir. Yurdun diğer bölgelerindeki halk direnişi veren Kuvayı Milliye, Müdafa’yı Hukuk üyeleri daha sonra İstiklal Mahkemeleri’nde sanık sandalyesine oturtuldu.
19 Mayıs 1919’dan önce Kuzeydoğu'da Kars İslam Cumhuriyeti kurulmuştu, parası, pulu, ordusu, anayasası olan bir muvakkat hükümet.
Mesela o bile yok sayıldı. İçinde Mustafa Kemal'in olmadığı tarih görmezden gelindi.
CHP halkın dini, dili, tarihi, geleneği, kıyafeti, onu o yapan, onu başkalarından ayıran ne varsa, ona düşmanlık eden bir zihniyetten söz ediyoruz. Hayal ettikleri halk, Anadolu yaylalarında ayakları ile şaraplık üzüm ezen Normandiya köylüleri.
“Yavru kurtlar”a “kara gömlek” giydirdiler, İtalya’da bir “terbiye diktatörlüğü kuran Musolini” (!?)nin yaptığı gibi.
1940 sonrası artık “İsmet Paşa” dönemi zaten.
Ölmeden önce Mustafa Kemal onun defterini dürmüştü,
Fevzi Paşa onu sakladığı yerden çıkartıp getirdi.
7.6.1945’de dört isim (Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan) 4’lü Takrir denilen bir teklifi Parti Meclis grubuna sundular. Önerge, parti içinde toprak reformu ve demokratikleşme taleplerini içeriyordu, ancak reddedildi ve imzacıların bazıları partiden ihraç edildi.
Bu olay, Demokrat Parti'nin kuruluşuna giden yolu açtı.
O dönemde Ankara’ya ABD ve batılı ülkelerden ziyaretler sıklaşmıştı. Özellikle de İngiltere’den. USS Missouri zırhlısı, 5 Nisan 1946 tarihinde İstanbul Boğazı'na geldi. Bu ziyaret, Washington'da vefat eden Türkiye Büyükelçisi Münir Ertegün'ün naaşı’nı getirmek amacıyla geldi.
Ve 9 Nisan 1946 tarihine kadar da İstanbul’da kaldı.
Aslında Ertegün, 11 Kasım 1944 tarihinde vefat etmişti. Bu ziyaret SSCB’ye bir göz dağı vermek ve Türkiye’nin rotasını ABD ve Avrupa’ya çevirdiğinin ilanı mahiyetinde idi.
Türkiye artık “batıya kalkan tren”di.
“Küçük Amerika” olacaktık.
Devletçi ekonomi politikadan uzaklaşacaktık.
Onun için de bir “CHP” yanında bir de “Demokrat Parti” olmalıydı.
Bu iş “Alliance İsrailete” mezunu nam-ı diğer “Galib Hoca” olan Celal Bayar’a ve “beyaz Türkler”den Adnan Menderes’e ihale edildi.
DP, CHP’nin rahminden Sezeryan’la alındı.
DP ABD, İngiltere Avrupa üçgeni içinde yeni bir siyaset ve kimlik inşa edecekti. Soldan sağa doğru bir dönüşüm gerçekleştirecekti.
60 darbesi radikal bir şekilde rota değişikliği gerektirdi. Artık Karma Ekonomiye geçilecekti. İnönü döneminin sonu oldu, İnönü’nün yerine Ecevit geldi, DP’nin yerine Demirel. Her iki isim de ABD’ye yakındı.
Bir Morisson Süleyman, nam-ı diğer “Çoban sülü” bir de Dışişleri Bakanlığı bursuyla 1957'de Rockefeller Vakfı Bursu ile ABD'ye döndü ve Harvard Üniversitesi'nde 8 ay boyunca sosyal psikoloji ve Orta Doğu tarihi okudu. İngiltere’de de dil eğitimi aldı.
“Karaoğlan” Ecevit geldi. Biri köy ağalarını temsil ettiği için “Fotr şapka” giyiyordu, ötekisi ırgatları temsil ettiği için “kasket”!
Ecevit “Rakıyı içince Yunanla kardeş olduğunu anlayan” bir politik karakter olarak akıllarda kaldı.
Bir de Milliyetçi Parti gerekli idi.
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin (CKMP) devamı olarak 8-9 Şubat 1969 tarihinde düzenlenen olağanüstü büyük kongresinde bu adı almıştır. Bu kongrede Alparslan Türkeş genel başkan seçilmiş ve partinin amblemi "Üç Hilal" olarak değiştirilmiştir.
MHP’nin geçmişinde 1948’de kurulan Cumhuriyetçi Millet Partisi (CMP) de var.
Mareşal Fevzi Çakmak ve bir grup Demokrat Parti (DP) karşıtı tarafından kuruldu.
CMP, Demokrat Parti’ye muhalif olan ve daha muhafazakâr-milliyetçi bir çizgide yer alan bir partiydi.
Türkiye Köylü Partisi (TKP) 1952 yılında Remzi Oğuz Arık tarafından kuruldu.
Arık, 3 Nisan 1954 tarihinde, 1954 genel seçimleri öncesinde seçim çalışmaları için Adana'dan Ankara'ya dönerken bindiği THY ait DC-3 (Dakota tipi) yolcu uçağının Toros Dağları üzerinde havada infilak etmesi sonucu gerçekleşen esrarengiz bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Parti ABD’de özel harp eğitimi gören ve 60 darbesinde aktif rol üslenen, soğuk savaş döneminde Antikomunist çizgide siyaset yapan Türkeş’in genel başkanlığında yoluna devam etti.
Milli Nizam Partisi (MNP), 26 Ocak 1970 tarihinde Necmettin Erbakan ve 17 arkadaşı tarafından kuruldu..
Parti, 12 Mart sürecinde “laiklik karşıtı faaliyetler“ gerekçe gösterilerek Anayasa Mahkemesi tarafından 20 Mayıs 1971 tarihinde kapatıldı.. Erbakan, MNP'nin kapatılmasından sonra 1971 Mayıs ayında İsviçre'ye gitti ve orada yaklaşık 1 yıl kaldı.
1972 Ekim ayında Türkiye'ye döndü ve Mayıs 1973'te yeni kurulan MSP’ye genel başkan oldu.
12 Mart’ta açılan davalar düşürüldü.
Erbakan’ın gelmesi beklenmeden Süleyman Arif Emre tarafından benzer bir tüzükle 11 Ekim 1972 tarihinde Milli Selamet Partisi kurulmuştu. Erbakan’ın geri dönüşü ile Dindar kesimin oyları AP’ye, Demirel’e gitmeyecek, böylece bu hesaba göre Ecevit tek başına iktidar olacaktı.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.
1972’de Erbakan’ın dönüşünde TSK içinde oluşturulan “Milli Demokratik Devrim Ordusu” adlı gizli bir örgüt, Erbakan’ı rejim konusunda uyardı. Mucip Ataklı 12 Aralık 1968’de TSK içinde gizli yapılanma iddiası ile Sezai Okan, Şükran Özkaya, Ekrem Acuner ve Suphi Karaman ile birlikte dokunulmazlığı kaldırılan 5 tabii senatörden biri oldu. Ama o TSK içinde ve devletin derin kadroları ile hep yakın temas içinde oldu Ataklı 1983 yılında Halkçı Partiden İstanbul Milletvekili seçildi. 18 Kasım 1984 tarihinde de hayata veda etti.
12 Mart’çılar Demirel’i istemedikleri için, “olmaz sanılan şey oldu” ve CHP-MSP koalisyonu kuruldu.
Ardından 74 affı ile hükümet düşünce 1. MC, 2. MC döneminin ardından Demirel tek başına hükümetken 12 Eylül oldu.
Sunal gelmek istiyordu ama Evren’in gölgesinde Özal’a iktidar yolu açıldı.
ANAP aslında sağ geleneğin merkez partisi haline geldi.
Özal’ın kadrolarının önemli bir kısmı ABD’ye yakın isimlerden oluyordu.
Bu arada bütün darbelerden sonra kurulan hükümet üyelerinin tamamına yakını Masonlar’dan oluşmaktaydı.
Özal sonrası Mesut Yılmaz iktidara getirilerek Dindar kesim engellendi.
REFAHYOL’un Tansu Çiller’i de ABD’nin desteklediği bir isimdi.
Paralel devlet yapılanmasının başındaki F. Gülen de ABD’nin tercih ettiği bir isim değil mi idi?
Erdoğan'da kuruluşunda ABD ve İngiltere’deki, AB ülkelerindeki küresel denge merkezleri ve lobilerle dirsek teması yaparak yola çıkmadı mı?
BOP eş başkanlığı durduk yere gelmedi.
Osmanlı Milletler Topluluğuna üye devletlerinin Uluslararası sistemin çizdiği çerçeve içinde sınır, rejim ve iktidar yapılarının dönüştürülmesi konusunda Washington, Londra, Brüksel ve Ankara birlikte hareket edecekti.
Türkiye’nin AB üyeliği için Ankara’nın göbeğine, geri sayan dev bir dijital saat ekranı da yerleştirilmişti bu hızla.
Siyasette mevsim sonbahar.
AK Parti, CHP, MHP’de yeniden yapılanma sözkonusu.
Herkes Erdoğan, Bahçeli, Kılıçdaroğlu sonrasını konuşuyor.
CHP kendi içinde bir yamalı bohça koalisyonu görünümünde.
Baykal sonrası işler karıştıkça karıştı. Parti Kılıçdaroğlu’nun elinden alınıp İmamoğlu ve Özele verildi.
HDP-DEM SDG ve PYD’nin siyasi kanadı olarak tamamen “Made in USA” bir imalat ürünü.
Demokrasi için kandırmacası. Hikmet Çetin CHP’yi ayağa kaldırmak için MHP ile koalisyon öneriyor.
CHP aslında MHP tabanından aldığı isimlerle, hatta Saadet, Gelecek, DEVA’dan aldığı destekle ayakta kalan bir parti değil mi?
CHP hala “Cumhuriyet” adını taşısa da, artık Cumhur’un desteğine sahip değil.
Aslında “Cumhuriyet” adı, “mutlak butlan” konusu olmalı.
Ve tabi Anayasa'daki buna ilişkin hükümlerin de.
Geriye kalan adı ile mi yoluna devam eder, “Cumhuriyetçi” adını mı alırlar, bu onların konusu. “ÇAP / Çoğunlukçu Azınlık Partisi” bu parti.
Bu durum “Monarşik Cumhuriyet”e yakışsa da, akla, mantığa aykırı.
Biz başkanlık olunca koalisyonlardan kurtulacağız zannediyorduk, koalisyonlar artık seçimden sonra değil, seçimlerden önce kuruluyor.
Eskiden Koalisyonu iktidar partileri kurardı, şimdi muhalefet de ayakta durabilmesi için muhalefet kurması gerekiyor.
AK Parti, CHP, MHP, DEM bugün kendi içlerinde bir düzineye yakın parti barındırıyor.
AK Parti 5 Parti ile (MHP, BBP, BBP, YRP, HüdaPar) ittifak kurdu.
CHP 4 Parti ile, (Demokrasi ve Atlım, Gelecek Partisi, Saadet Partisi, Demokrat Parti) ittifak kurdu.
DEM’i destekleyen partiler (TİP, Yeşiller ve Sol gelecek partisi, Sol parti, TKP) 4 Parti. Toplam 13 Parti. Bu gidişle artık tek başına mecliste çoğunluk mümkün değil. Bir Milli Mutabakat İttifakında ise en az 6 partinin temsil edilmesi gerekir.
Ve işte bugün geldiğimiz yer burası.
Siyasetin hali malum.
Bu siyasetten barışçı bir toplum mümkün mü?
Ekonominin durumunu görüyorsunuz 1 Euro 50 liraya gidiyor, 1 gram altın 5.000 liraya.
Adalet, aile, gençlik deseniz nereden tutsanız elinizde kalıyor.
“Görelim Mevlam neyler”.
Selam ve dua ile.