Türkiye Cumhuriyeti, güney sınırında oluşturulmak istenen terör koridorunu, son 9 yılda gerçekleştirdiği kararlı askeri harekatlarla parçalamakla kalmamış; gelinen noktada Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alan "Yeni Suriye" vizyonuyla uyumlu bir diplomatik kuşatma başlatmıştır.

Ankara’nın Şam yönetimiyle yürüttüğü akılcı ve sonuç odaklı koordinasyon, SDG/YPG yapılanmasını kuzeyden TSK’nın operasyonel baskısı, güneyden ise Suriye devletinin meşru egemenlik hakları arasına sıkıştırarak, örgütü tarihinin en büyük jeopolitik çıkmazına hapsetmiştir.

Bu süreçte sadece silahlı güçle değil, bölgenin asıl sahibi olan Arap aşiretlerinin uyandırılan demografik bilinci ve enerji kaynakları üzerindeki "asıl sahiplik" iddiasıyla desteklenen strateji, SDG’yi dış desteğe bağımlı bir "medya balonu"na dönüştürmüştür. Bugün sahada, kendi içindeki firarlar ve aşiret isyanlarıyla sarsılan; masada ise Türkiye ve Suriye’nin ortak iradesiyle meşruiyetini tamamen yitiren bir yapı vardır. Bu "çift taraflı kıskaç", dış güçlerin bölgedeki aparatının kaçınılmaz sonunu hazırlarken, barışçı çözümün anahtarını da bölge ülkelerinin kendi ellerine teslim etmektedir.

Peki dünyaya masum gösterilen SDG’nin kamufle edilmesi, örtülmesi süreci nasıl olmuştu? Biraz geriye giderek, hafızaları tazeleyelim:

SDG (Suriye Demokratik Güçleri) isminin ortaya çıkışı, rastgele bir askeri adlandırma değil; PKK/YPG’nin terör kimliğini uluslararası kamuoyunda gizlemek, bölgedeki Kürt ayrılıkçılığını "demokrasi" örtüsüyle makyajlamak ve ABD’nin bölgedeki varlığına yasal bir kılıf bulmak için yürütülen bir üst akıl mühendisliğidir.

Bu isimlendirme sürecinin aktörlerini ve mutfağını şu şekilde deşifre edebiliriz:

1. İsmin Mimarı: General Raymond Thomas (SOCOM)

SDG isminin "babası" bizzat ABD Özel Operasyonlar Komutanı (SOCOM) General Raymond Thomas'tır. 2017 yılında Aspen Güvenlik Forumu'nda yaptığı itiraf gibi açıklama, bu tiyatronun tüm perdesini indirmektedir.

Thomas, YPG'ye şu tavsiyeyi verdiğini bizzat anlatmıştır:

"Size kendinizi bir şekilde markalamanız (branding) gerektiğini söylemiştik. Adınızı YPG yerine başka bir şey yapın dediler. Yaklaşık bir gün sonra, adlarının 'Suriye Demokratik Güçleri' olduğunu ilan ettiler. Adlarının içine 'Demokratik' kelimesini yerleştirmeleri dahice bir hamleydi. Bu onlara bir nebze olsun itibar (meşruiyet) sağladı."

2. Amaç: Türkiye’nin "Terör" İtirazlarını Bypass Etmek

PKK’nın Suriye kolu olan YPG, Türkiye tarafından terör örgütü olarak tescilli olduğu için ABD, bu yapıya doğrudan silah ve mühimmat verirken uluslararası hukukta zorlanıyordu.

  1. Etiket Değişimi: İçinde "PKK" veya "Kürt" ibaresi geçmeyen, bunun yerine Batı dünyasının kutsal saydığı "Demokrasi" ve "Suriye" (yerellik vurgusu) kelimelerini içeren bir tabela icat edildi.
  2. Kozmetik Genişleme: Yapının içine az sayıda sembolik Arap aşireti ve Süryani gruplar dahil edilerek, "Bu sadece bir Kürt örgütü değil, Suriye'nin geneline hitap eden bir koalisyondur" imajı verildi. Ancak komuta kademesi ve ideolojik omurga tamamen Kandil kadrosunda kaldı.

3. Brett McGurk Faktörü: Siyasi Tasarımcı

ABD’nin o dönemki DEAŞ ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, bu isimlendirme sürecinin siyasi ve diplomatik koordinatörüdür. McGurk, SDG ismini kullanarak Avrupa devletlerini ve Birleşmiş Milletler mekanizmalarını, bu yapının PKK'dan farklı bir "yerel ortak" olduğuna ikna etme görevini üstlenmiştir.

4. "Tavşan'a Kaç, Tazıya Tut" Tiyatrosunun "Üniforması"

Tavşan'a Kaç, Tazıya Tut deyimiyle ifade ettiğim bu tiyatral kumpasın güncel versiyonunda SDG ismi;

  • MOSSAD/CIA Koridoru: İsrail’in güvenlik çıkarlarına hizmet eden garnizon devletçiğin "meşru ordusu" süsü verilmiş halidir.
  • Finansal Aklama: Batılı devletlerin kendi kamuoylarına "Teröristlere değil, demokrasi savaşçılarına yardım ediyoruz" diyebilmeleri için üretilmiş bir "hukuki kılıf"tır.

Bu yazıda paylaştığım detaylı analizle, Suriye'nin kuzey ve doğusundaki askeri-politik dengeleri ve Suriye PKK’SI YPG’yi, kamuflajlı ismiyle SDG’yi Suriye’deki yapılanmasının içsel kırılganlıklarını, yazının ilerleyen kısmında görüleceği üzere, oldukça net bir çerçevede irdeliyorum. Özellikle demografik yapı ile, askeri kontrol arasındaki uyumsuzluğa yaptığım vurgu, jeopolitik açıdan kritik bir noktayı temsil etmektedir.

Bu veriler ışığında, konuyu biraz daha derinleştirmek ve Suriye PKK’sı (SDG) ’nin Çıkmaz bir sokağa sıkıştırılması ve çöküşünün nasıl mümkün olabileceğini tebarüz ettirmek üzere, askeri & siyasi bir tasavvur ile, etkisizleştirme stratejisine giden temel esasları aşağıdaki gibi ifade etmek mümkündür.

Bölgedeki karmaşanın perde arkasını ve "terörle mücadele" adı altında mafyatik emperyal devlet ABD tarafından yürütülen küresel tiyatroyu ifşa etmek adına, bu analiz hayati bir önem taşıyor. İşte "Tavşan’a Kaç, Tazıya Tut!" mottosu üzerinden bu kirli kumpası deşifre ediyorum.

Büyük Kumpas: DEAŞ Tiyatrosu ve "Yapay Dehşet" Üzerinden İsrail Stratejisi

Suriye sahasında bugün yaşananları anlamak için, DEAŞ’ın bir "terör örgütü" olmanın ötesinde, hangi "yaratıcı akıllar" tarafından bir jeopolitik kaldıraç olarak kullanıldığına bakmak şarttır. Eski ABD yönetimlerinin (Obama ve Clinton dönemi stratejileri) açtığı yolda, MOSSAD ve CIA’in laboratuvar ortamında geliştirdiği bir aparat olan DEAŞ; Suriye’nin tamamını İsrail’in güvenlik doktrinine uygun şekilde parçalamak için sahneye sürülmüştür. Buradaki oyunun adı tam bir "Tavşan’a Kaç, Tazıya Tut!" kumpasıdır:

Tavşana Kaç: Önce bölgeye DEAŞ (vekil terör) salınarak yerel halk yerinden edilmiş, kadim şehirler yakılıp yıkılarak devlet otoritesi bilinçli olarak çökertilmiştir. Bu, İsrail’in bölgedeki tek engeli olan güçlü merkezi Suriye Devleti'ni zayıflatma planının ilk aşamasıdır.

Tazıya Tut: Hemen ardından "kurtarıcı(!)" maskesiyle sahneye çıkan ABD ve İsrail destekli yapılar, "DEAŞ ile mücadele ediyoruz" bahanesiyle Suriye’nin en verimli enerji yataklarına ve tarım arazilerine çökmüştür. Yani bir el DEAŞ’ı " Tavşan gibi kaçırırken", diğer el SDG’yi "tazı" gibi peşine takmış, her iki elin de sahibi olan küresel güçler bölgeye yerleşmiştir.

Güncel Senaryo: "DEAŞ Kartı" Yeniden mi Masada?

Bugün SDG’nin sıkıştığı her noktada Hol Kampı’ndaki DEAŞ mahkumlarını veya "DEAŞ hortluyor" propagandasını öne sürmesi, bu tiyatral oyunun son perdesidir. Asıl hedef hiçbir zaman terörle mücadele olmamıştır; asıl hedef, İsrail’in Nil’den Fırat’a uzanan "Arz-ı Mev’ud" hayalleri önündeki engelleri, Müslümanı Müslümana kırdırarak temizlemektir.

Aslında Türkiye’nin DEAŞ’la gerçekten mücadele eden tek devlet olduğunu bıkmadan – usanmadan sözlü ve yazılı beyanlarda, diplomatik / askeri mahfillerde seslendirmeye devam etmesi şarttır. Öyle ki, Türkiye’nin bekasını hedef alan hain ve kanlı Fetö Darbe girişimini atlattıktan sadece 39 gün sonra 24 Ağustos 2016’da DEAŞ’a ve yer yer de YPG’ye karşı Fırat Kalkanı Harekâtını başarıyla icra etmiştir. Sırası gelmişken, yüce milletimizin huzur ve güvenliğinin teminatı olan (bazılarını bizzat tanıma şerefine nail olduğum) başta o dönemin komutanları olan meslektaşlarımı, Komandolarımızı ve Özel Kuvvetçi kahramanlarımızı, 4 bin DEAŞ'lı teröristi göğüs göğüse muharebe ile etkisiz hâle getiren Mehmetçiklerimizi saygı ve minnetle selamlıyorum. Hem 15 Temmuz hain darbesine karşı kahramanca mücadele edenleri ve hem de Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Bahar Kalkanı, Barış Kalkanı gibi peş peşe yapılan başarılı harekatlarda şehadete kavuşanların mekânı Cennet olsun. Gazilerimizden hala tedavisi devam edenlere acil şifalar diliyorum.

SDG, bu kumpasın Suriye ayağındaki geçici bekçisidir. DEAŞ ise ihtiyaç duyulduğunda sandıktan çıkarılan, operasyon bittiğinde rafa kaldırılan bir "hayalet" düşmandır. Ancak Türkiye’nin Yeni Suriye Devleti ile kurduğu koordinasyon, bu kirli denklemi bozmuştur. Artık sahadaki Arap aşiretleri, önlerine sunulan bu "suni düşman" (DEAŞ) ve "sahte kurtarıcı" (SDG) ikilemini reddetmekte; doğrudan toprağın gerçek sahibi olan devlete ve komşu Türkiye'nin garantörlüğüne yönelmektedir.

Balon Patlıyor

Bu kumpas, İsrail’in bölgedeki emellerine hizmet eden bir "enerji ve güvenlik tamponu" oluşturma girişimidir. Ancak Türkiye’nin askeri kararlılığı ve aşiretlerin sosyolojik direnci, "Tazı"nın tasmasını koparmış, "Tavşan"ın ise pillerini bitirmiştir. SDG, bu tiyatroda üzerine düşen rolü bitirmiş, sahnede terk edilmeye mahkûm bir figürana dönüşmüştür.

SDG’nin işgal ettiği şehirlerin demografik özellikleri:

a. Deyr ez-Zor: %92 Arap

b. Rakka: %75 Arap

c. Haseke: %62 Arap

Suriye Hükümeti Askeri Seçeneği Devreye Alırsa Ne Olur?

a. SDG'nin işgal ettiği şehirlerdeki aşiret ve kabileler Suriye devletinin yanında saf alır.

b. SDG, saflarında çok sayıda firar olur

c. Suriye ordusu geçen süre zarfında oldukça teçhizatlındı ve operasyon kabiliyeti gelişti. Sayı bakımından da 300 binin üzerinde.

d. Türkiye’nin Suriye hükümetine vereceği hava, istihbarat ve arazi destekleri SDG'yi kısa sürede darmadağan eder.

e. SDG'nin direnç gösterebileceği tek şehir Haseke olur. Ama yerel Arap aşiret, kabile ve Türkiye’nin vereceği destekler SDG'ye hiç şans bırakmaz.

f. SDG, imdada koşan bir aktör aramaya girişir; DAEŞ mahkûmlarını barındıran hapishaneler, Hol Kampı gibi alanları gündeme taşıyarak gürültü çıkarır; geçmişte de Rusya’ya ve Esed rejimine koşmuştu. Bugün ise bu unsurlar ya yok hükmünde ya da ikincil düzeydedir.

g. Eğer Türkiye askeri operasyon ile fiilen müdahale ederse SDG'nin zerre şansı olmayacaktır.

NOT: Eğer SDG, 10 Mart 2025 Anlaşması’na uyup ülke bütünlüğüne dahil olursa ciddi kazanımlar elde etmiş olacaktır.

Ø SDG ile işgal ettiği alandaki halk ile Demografik Uyumsuzluk ve "Yabancılaşma" Sorunu

Yukarda belirttiğim üzere, Deyr ez-Zor ve Rakka gibi %75 ile %92 arasında Arap nüfusa sahip bölgelerin, PKK/YPG ana omurgalı bir yapı tarafından uzun süre yönetilmesi sosyolojik bir direnç doğuruyor.

  • Bölgedeki Arap aşiretleri (Baggara, Akidat vb.) daha pragmatik davranabiliyor ancak aidiyet hissetmedikleri bir otoriteye karşı her an saf değiştirebilecek potansiyele sahipler.

· Bir gücün askeri olarak bir bölgeyi tutması ile, orayı yönetmesi farklıdır. Demografik yapı aleyhte olduğunda, bu güç "işgalci" pozisyonuna düşmekten kurtulamaz ve meşruiyetini kaybeder.

Ø "Kâğıttan Kaplan" ve Dış Destek Bağımlılığı

Konunun yazılı ve görsel basında bir "medya balonu" olarak görülmesi, SDG'nin aslında bir "Proxy (vekil) güç" olma karakterine işaret ediyor.

  • Hava Desteği Kritik: SDG'nin sahadaki başarısının büyük bir kısmı ABD'nin yakın hava desteğine (CAS) dayanıyordu. Bu destek çekildiğinde veya azaldığında, hafif silahlı bir milis gücüne dönüşmeleri kaçınılmazdır.

· Yakın Hava Desteği, kara birliklerinin düşmanla temas halinde olduğu (birbirine çok yakın olduğu) durumlarda, dost birliklerin önünü açmak için hava unsurları (jetler, helikopterler veya SİHA'lar) tarafından yapılan hassas bombardımandır.

ABD’nin 2015’lerden beri binlerce tır ile SDG’ye yaptığı askeri yığınaklanma desteği kapsamındaki ağır ateş destek silahları, Tanklar, Zırhlı Muharebe Araçları (ZMA) ve Zırhlı Personel Taşıyıcıları (ZPT), askeri donatım ve cephane ile, İHA ve SİHA’lardan, güdümlü modern Tanksavar silahlarından meydana gelmektedir. Esasen, 2014’lerden itibaren Türkiye güney sınırı boyunca Haseke’den İskenderun Körfezine doğru uzanan bir Terör Koridoru kurmaya teşebbüs eden PKK/ YPG’nin kantonlaşma sürecinin son halkasını darmadağın ettiği 2018 yılındaki Zeytin Dalı Harekatı sırasında, bir Türk Televizyonunun Hatay / Kırıkhan kırsalında kurduğu sahra stüdyosundan katıldığım canlı yayında, harekatın değerlendirmesini yaparken, “…Bu aşamada, fırsattan istifade ile, henüz bu modern harp silah ve araçlarının öğrenilmesine ve kullanılmasına fırsat vermeden, YPG’nin elindeki ağır silahların, tank, ZMA ve ZPT’lerin, Ateş destek vasıtalarının imha edilmesini…” salık vermiştim. Ancak, o dönemde ABD ve Rusya’nın da etkisiyle, yapılan harekât, YPG’yi tamamen yok edecek derecede ilerletilmedi, mahdut hedefli bir taarruz icra etmekle yetinildi ve DEAŞ ile (onun sözde hasmı) partneri YPG yenilgiye uğratılarak, Afrin İlçesi ve köyleri terörist unsurlardan temizlemekle yetinilmişti.

SDG’nin mevcut askeri durumu:

a. Daha evvel 30 bin civarında olan militan sayısı son dönemlerde bazı Arap aşiretlerinin desteğini çekmesi ve firar eden militanlar sonrasında sayı 15-18 bin civarına düşmüş durumda.

b. ABD'nin daha öce 8 olan askeri üssü 3'e düşmüş, asker sayısı ise 3 binden 800 civarına düşmüş durumda.

c. SDG, kendini feshetme sürecine giren PKK terör örgütünden ihtiyaç duyduğu düzeyde destek alamaz artık.

d. SDG'nin içinde ciddi sızmalar söz konusu ve bu büyük bir zafiyet

e. SDG'nin işgal ettiği coğrafya kapasitesinin çok ötesinde ve demografik yapının da aleyhinde olması nedeniyle kontrol etme imkânı yok.

Esasen SDG, ABD Özel Kuvvetleri ve İsrail’li subayların eğitmenlik gözetiminde çeşitli müşterek tatbikatlar yapmış olsa da askeri bir ekol veya düzenli ordu disiplinine henüz sahip değildir. Kazandığı iddia edilen toprakların neredeyse tamamını, ABD öncülüğündeki koalisyonun sağladığı yoğun CAS desteği sayesinde almıştır.

CAS (Close Air Support) yani Yakın Hava Desteği, SDG gibi yapıların sahadaki varlığını sürdürebilmesi için hayati önem taşıyan, ancak bugünlerde altı oyulan en kritik askeri CAS unsurdur. "Tavşan'a kaç, tazıya tut!" mottosu üzerinden bakarsak; CAS, tazının (SDG) tavşanın (DEAŞ) peşinden koşarken nefesinin kesilmemesini sağlayan "oksijen maskesi”dir.

Suni Güç: Karada SDG ilerlemiş, ancak asıl imhayı tepedeki uçaklar yapmıştır. Yani "tazı" aslında tek başına avlanmamış, sahibinin tüfeğiyle avı vurmasını beklemiştir.

3. Güncel Durum: Şemsiye Kapanıyor

Türkiye’nin bölgedeki kararlı duruşu ve Rusya-Suriye ittifakının hava sahası üzerindeki baskısı, SDG’ye verilen bu "açık çeki" (sınırsız hava desteğini) geçersiz kılmaya başlamıştır.

· Elektronik Harp ve SİHA’lar: Türkiye'nin bölgedeki KORAL gibi elektronik harp sistemleri ve SİHA hakimiyeti, SDG'nin ihtiyaç duyduğu o "hava konforunu" bozmuştur.

· ABD'nin Çekilme Sancısı: ABD hava desteğini her azalttığında, SDG sahadaki Arap aşiretleri karşısında bile tutunamaz hale gelmektedir.

Ø Kumpasın Hava Ayağı: "Terörle Mücadele" Kılıfı

İsrail ve ABD’nin kurduğu bu tiyatroda CAS, "yanlışlıkla" sivil yerleşimleri vurarak demografik boşaltma yapmak veya Suriye ordusunun ilerleyişini durdurmak için bir engelleyici olarak kullanılmıştır. Ancak bugün bu mekanizma tıkanmıştır:

· Caydırıcılık Kaybı: Türkiye ve Yeni Suriye Devleti'nin hava sahası koordinasyonu, SDG'ye sağlanan CAS desteğini "riskli ve maliyetli" hale getirmiştir.

· Tazının Yalnızlığı: Hava desteği çekilen bir SDG, çölde ağır silahlı aşiretler ve teçhizatlı Suriye ordusu karşısında sadece bir "hedef"ten ibarettir.

· ABD'nin Çekilme Dinamiği: ABD'nin bölgedeki varlığını azaltması, SDG için hayati bir "güvenlik şemsiyesinin" kalkması anlamına geliyor.

ØTürkiye ve Yeni Suriye Hükümeti Denklemi

Türkiye ve Şam yönetiminin (bazı noktalarda tam mutabık olmasalar da) SDG/PKK’nın bölgedeki varlığından duydukları ortak rahatsızlık, bu yapının sonunu hazırlayabilecek en büyük risk:

  • Kıskaç Operasyonu: Türkiye'nin kuzeyden baskısı ve Suriye ordusunun güney/batıdan yapacağı olası bir hamle, SDG'yi lojistik olarak felç edebilir.
  • İstihbarat ve Sızmalar: Belirttiğim "iç sızmalar", yerel halkın ve hatta yapı içindeki bazı unsurların artık bu sürdürülemez düzenden kopmaya başladığının bir işaretidir.

Tablo 1. Suriye Hükümeti ve Türkiye'nin Muhtemel Müşterek Senaryoları Tablosu

Senaryo

SDG'nin Tepkisi

Sonuç

Askeri Operasyon

Firarlar ve aşiretlerin saf değiştirmesi.

Hızlı toprak kaybı ve Haseke'ye sıkışma.

Siyasi Uzlaşı

Özerklik taleplerinden vazgeçip merkeze bağlanma.

Yapının feshedilmesi, devlet otoritesinin tesisi.

Halk Ayaklanması

Yerel aşiretlerin silahlı isyanı.

İç çatışmalar ve kontrolün tamamen yitirilmesi.

Yani; Bir yapının kalıcılığı sadece elindeki silah sayısına değil, üzerinde durduğu toprağın demografik ve kültürel rızasına bağlıdır. Sunduğumuz veriler, bu rızanın SDG için neredeyse hiç olmadığını ve dış desteğin zayıflamasıyla yapının hızla çözülebileceğini gösteriyor.

Suriye’nin enerji sahaları, SDG’nin ayakta kalmasını sağlayan yegâne finansal can damarıdır. Bu can damarının kesilmesi, yapının askeri ve idari olarak çökmesi anlamına gelir. Arap aşiretlerinin bu noktada Türkiye ve Şam arasında bir "enerji köprüsü" kurması, sadece ekonomik değil, aynı zamanda bölgedeki terör varlığını bitirecek stratejik bir hamledir.

STRATEJİK SENARYO: "ENERJİ HATTI VE AŞİRETLERİN ARABULUCULUĞU"

1. Aşama: Sahada "Mülkiyet" İsyanı ve Petrol Kuyularının El Değiştirmesi

Arap aşiretleri (Akidat, Baggara ve El-Şaitat), topraklarındaki petrolün (El-Ömer, Tanak ve Rumeilan sahaları) SDG tarafından "sömürüldüğü" ve gelirlerin Kandil’e aktarıldığı söylemini bir direniş bayrağına dönüştürür.

  • Aşiretler, yerel milis güçleriyle eş zamanlı olarak petrol sahalarındaki SDG koruma noktalarına yönelik "halk isyanı" başlatır.
  • ABD desteği zayıfladığında veya çekildiğinde, bu sahalar "yerel halkın malı" statüsüyle aşiretlerin kontrolüne geçer.

2. Aşama: Ankara ve Şam Arasında "Aşiret Diplomasisi"

Aşiret reisleri hem Türkiye hem de Suriye hükümeti ile aynı anda masaya oturur. Burada kurulacak köprünün şartları şunlardır:

  • Türkiye’nin Rolü: Türkiye, petrolün güvenli bir şekilde rafine edilmesi ve uluslararası pazara veya ihtiyaç duyulan bölgelere ulaştırılması için teknik ve lojistik destek sağlar. Karşılığında, sınır hattındaki terör tehdidinin tamamen tasfiyesini ve demografik yapının korunmasını garanti altına alır.
  • Şam’ın Rolü: Suriye hükümeti, aşiretlerin kontrolündeki petrolün "ulusal enerji şebekesine" dahil edilmesini kabul eder. Şam, bu petrol karşılığında bölgeye hizmet (elektrik, buğday, maaşlar) götürmeyi ve aşiretlerin yerel yönetim haklarını tanımayı taahhüt eder.

3. Aşama: "Müşterek Enerji Yönetim Kurulu" Kurulması

Aşiret liderlerinin başkanlığında, Ankara ve Şam’dan teknik gözlemcilerin yer aldığı bir mekanizma oluşturulur.

  • Gelir Paylaşımı: Petrol geliri üç ana kaleme bölünür:

Bölgenin yeniden imarı (Aşiretlerin kontrolünde).

Suriye devlet hazinesi (Merkezi otorite için).

Türkiye üzerinden yapılacak ihracatın operasyonel giderleri.

  • Kritik Kazanç: Bu modelde SDG’ye tek bir kuruş bile kalmaz. Finansal olarak iflas eden yapı, militanlarına maaş ödeyemez hale gelir ve çözülme süreci haftalar içinde tamamlanır.

4. Aşama: Boru Hatlarının Onarılarak Yeniden Faaliyete Geçirilmesi

Âtıl durumdaki veya tahrip edilmiş boru hatları, Türkiye’nin teknik desteğiyle onarılır.

  • Stratejik Rota: Deyr ez-Zor petrolü, aşiret bölgelerinden geçerek kuzeyde Türkiye sınırına veya batıda Banyas rafinerisine ulaştırılır.
  • Güvenlik: Boru hatlarının güvenliğini bizzat yerel Arap aşiretleri sağlar. Bu, bölge halkı için hem istihdam yaratır hem de "toprağına ve kaynağına sahip çıkma" motivasyonu oluşturur.

Bu Senaryonun Sağlayacağı 3 Esaslı Sonuç

  • SDG'NİN LOJİSTİK İFLASI: Petrol geliri kesilen bir yapı ne yabancı paralı asker tutabilir ne de aşiretlere "sus payı" verebilir. "Medya balonu" finansal gerçeklerle patlar.
  • TÜRKİYE-SURİYE NORMALLEŞMESİ: Petrol, Ankara ve Şam’ın "terörle mücadele" ortak paydasında buluşmasını sağlayan ekonomik bir katalizör işlevi görür.
  • MÜLTECİLERİN DÖNÜŞÜ: Bölgenin zenginliği (petrol) bölgenin kalkınması için kullanıldığında, Türkiye'deki Suriyeliler için kendi topraklarında ekonomik bir gelecek imkânı doğar.

Kısacası: Petrolün kontrolü SDG’den alınıp aşiretler üzerinden "meşru paydaşlara" (Ankara ve Şam) devredilirse, bölgedeki terör yapılanması sadece askeri değil, hayati bir organını kaybetmiş bir organizma gibi kendiliğinden çökecektir.

Ağustos 2025'te Ankara ile Şam arasında imzalanan "Ortak Eğitim ve Danışmanlık Mutabakat Muhtırası" ve sınır güvenliğindeki stratejik iş birliği kararı, bölgedeki dengeleri tamamen değiştirdi. SDG'nin "medya balonu" olarak tabir ettiğimiz yapısı, artık sadece demografik değil, askeri bir kuşatma (kıskaç) tehdidiyle de karşı karşıya gelmek üzeredir.

Aşağıda, Türkiye (TSK) ve Suriye (SAA) ordularının olası bir müşterek harekâtında uygulanacak askeri koordinasyonun ve sahadaki "kıskaç" hareketinin detaylarını bulabilirsiniz:

STRATEJİK KISKAÇ HAREKÂTI: ASKERİ KOORDİNASYON VE SAHA PLANI

1. Komuta ve İstihbarat Paylaşımı (Görünmez Güç)

Askeri Harekatın başarısı, cephe hattından önce, istihbarat paylaşımında yatar.

  • Müşterek Harekât Merkezi: Ankara ve Şam, sınır hattında ve Halep’te koordinasyon merkezleri kurarak anlık hava sahası ve sinyal istihbaratı (SIGINT) paylaşımı yapar.
  • İstihbarî Sızma: TSK'nın teknik takip gücü ile Suriye ordusunun yerel aşiretler içindeki beşerî istihbarat (HUMINT) ağı birleşerek, SDG'nin sözde komuta kademesinin saklandığı sığınaklar ve lojistik depolar harekatın başında imha edilir.

2. Kuzey Ekseni (TSK ve SMK Güçleri): "M4 Hattının Kesilmesi"

TSK, "Barış Pınarı" ve "Fırat Kalkanı" bölgelerinden güneye doğru sarkarak SDG'nin lojistik omurgasını parçalar.

  • Askeri Hedef: Tel Tamr, Ayn İsa ve Münbiç hattının kontrol altına alınması.
  • SİHA Hakimiyeti: Bayraktar TB3 ve Akıncı sistemleri, SDG'nin kuzeyden güneye (Haseke-Deir ez-Zor arası) yapacağı her türlü takviye ve askeri hareketliliği "Hareket Eden Her Şeyi Vur!" prensibiyle felç eder.

3. Güney ve Batı Ekseni (SAA ve Aşiret Güçleri): "Fırat Geçişi"

Suriye ordusu, zırhlı birlikleri ve ağır topçu desteğiyle SDG'nin Arap nüfusun yoğun olduğu bölgelerdeki varlığını süpürür.

  • Deyr ez-Zor Aksı: SAA, Fırat’ın batısından doğusuna köprü başları kurarak geçer. Burada "isyan" bayrağını çeken Arap aşiret milisleri (Hecin ve Şuhayl bölgeleri), SAA’ya kara desteği vererek SDG’yi içeriden çökertir.
  • Tabka ve Rakka Hattı: Rakka’nın güneyinden ilerleyen rejim güçleri, şehri kuşatarak SDG’yi çöle veya kuzeydeki TSK kıskacına doğru iter.

4. "Haseke Cebi" ve Nihai Tasfiye

Kıskaç daraldığında, SDG'nin elinde kalan tek alan: Haseke merkez ve Kamışlı hattı olur.

  • Tecrit: Kuzeyden TSK, güneyden SAA ve doğudan Irak sınırının (Bağdat ile koordineli olarak) kapatılmasıyla SDG, tam bir askeri tecrit altına alınır.
  • Psikolojik Harekât: "Hükümete teslim ol veya yok ol!" seçenekli çağrısı ile Arap kökenli milislerin toplu firarı sağlanır. Geriye kalan ideolojik çekirdek kadro, ağır silah ve hava desteğinden mahrum şekilde etkisiz hale getirilir.

Tablo 2. Kabiliyet Karşılaştırması Tablosu

Unsur

Türkiye (TSK) Katkısı

Suriye (SAA) Katkısı

Sonuç

Hava Gücü

SİHA’lar, Akıllı Mühimmat

Savaş Uçakları, Helikopter

Mutlak Hava Üstünlüğü

Kara Gücü

Özel Kuvvetler, Elektronik Harp

Tank Tümenleri, Sayısal Çokluk

Durdurulamaz Zırhlı İlerleme

Yerel Güç

SMK ve Teknik Danışmanlık

Arap Aşiret Milisleri

Sahada Sosyolojik Kabul

Özetle: Türkiye'nin teknolojik üstünlüğü ve Suriye'nin sahadaki sayısal ve meşru varlığı birleştiğinde, SDG'nin direnç gösterebileceği bir askeri boşluk kalmamaktadır. Arap aşiretlerinin bu "kıskaç" harekatındaki rolü, orduların şehirlere "kurtarıcı" olarak girmesini sağlayacak anahtardır.

Askeri harekatın başarısını kalıcı bir barışa dönüştürecek olan asıl hamle, mültecilerin gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde topraklarına dönmesidir. SDG’nin bölgeden tasfiyesi sonrası oluşacak otorite boşluğunu dolduracak ve halkın güvenini kazanacak "Güvenli Yerleşim Planı", askeri bir stratejiden ziyade sosyo-ekonomik bir kalkınma projesi olarak tasarlanmalıdır.

İşte Rakka ve Deyr ez-Zor odaklı, bölgenin demografik gerçeğine uygun olarak;

REHABİLİTASYON VE MUHTEMEL GÜVENLİ YERLEŞİM PLANI

1. Güvenlik Kuşağı ve Yerel Kolluk Güçleri

Mültecilerin geri dönüşündeki en büyük engel "güvenlik" kaygısıdır.

  • Aşiret Polis Teşkilatı: Şehir merkezlerinde Suriye devletinin polis gücü (İç Güvenlik), kırsal bölgelerde ise Türkiye ve Şam’ın ortak eğitiminden geçmiş, yerel Arap aşiretlerinden oluşan bir "Kırsal Koruma Gücü" kurulur. Halk, kendi evladının koruduğu sokağa daha kolay döner.
  • Mayın ve EYP Temizliği: SDG’nin çekilirken bırakacağı patlayıcı tuzakları, TSK’nın METİ (Mayın El Yapımı Patlayıcı Tespit ve İmha) timleri ve SAA istihkam birimlerince koordineli şekilde temizlenir.

2. "Fırat’ın İhyası" Altyapı ve Hizmet Seferberliği

İnsanların dönmesi için su, elektrik ve gıda güvenliği sağlanmalıdır.

  • Barajların Yönetimi: Tabka ve Baas Barajları, Türkiye’nin teknik desteğiyle tam kapasite çalıştırılır. Rakka ve çevresine kesintisiz elektrik sağlanması, şehrin cazibe merkezi olmasını sağlar.
  • Mobil Hizmet Birimleri: Dönüşün ilk 6 ayında Türkiye’nin tecrübesiyle (AFAD/Kızılay benzeri yapılar üzerinden) sahra hastaneleri, mobil fırınlar ve geçici eğitim merkezleri kurulur.

3. Ekonomik Canlanma: "Tarım ve Enerji Koridoru"

İş imkânı olmayan bir şehre dönüş kalıcı olmaz.

  • Tarım Kooperatifleri: Deyr ez-Zor’un verimli arazileri için mazot ve tohum desteği sağlanır. Fırat havzası, bölgenin "tahıl ambarı" haline getirilir.
  • Petrol Gelirlerinden "Yeniden İnşa Fonu": Önceki senaryoda belirttiğimiz petrol gelirleri, doğrudan bu şehirlerin yıkılan mahallelerinin onarımı için kullanılır. Halk, kendi toprağının petrolünün kendi evini yaptığını görmelidir.

4. Hukuki Güvence ve Mülkiyet Hakları

  • Mülkiyet Koruma Komisyonu: SDG döneminde el konulan veya demografik mühendislik amacıyla değiştirilen tapular, aşiret reislerinin şahitliği ve eski devlet kayıtları (2011 öncesi) baz alınarak asıl sahiplerine iade edilir.
  • Genel Uzlaşı ve Af: Terör örgütlerine zorla bulaştırılmamış veya suça karışmamış gençler için Ankara ve Şam garantörlüğünde bir "toplumsal barış yasası" çıkarılarak mültecilerin rejim korkusu aşılır.

Tablo3. Dönüş Süreci ve Hedef Rakamlar Tablosu

Bölge

Öncelikli Hedef

Ekonomik Temel

Tahmini Dönüş (1. Yıl)

Rakka

Kentsel Onarım ve Hizmet

Ticaret ve Lojistik

400.000+ Kişi

Deyr ez-Zor

Tarımsal İhya

Petrol ve Tarım

300.000+ Kişi

Haseke Kırsalı

Güvenlik ve İstikrar

Hayvancılık

150.000+ Kişi

Toplam

850.000+ Kişi

STRATEJİK SONUÇ: TÜRKİYE'NİN "MODEL" BAŞARISI

Türkiye'nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerinde kurduğu yerel meclisler ve hastane/okul modelleri, Rakka ve Deyr ez-Zor için bir prototiptir. Şam yönetimi ile bu modelin "egemenlik hakları" çerçevesinde senkronize edilmesi, SDG'nin "biz gidersek kaos / DEAŞ gelir" propagandasını tamamen boşa çıkaracaktır.

Sonuç olarak: Mültecilerin dönüşü bir "nüfus nakli" değil, bir "vatan inşası"dır. Bu inşanın harcı ise Arap aşiretlerinin onayı, Türkiye'nin tecrübesi ve Suriye devletinin meşruiyetidir.

Harita 1: SDG’nin Çöküş Planına ilişkin Muhtemel Askeri Harekât Krokisi

li COŞAR

Askeri Stratejist --- İstanbul /17 Aralık 2025