Arapça’da mevt, vefât, helâk gibi kelimelerle ifade edilen ölüm hayâtın karşıtı olup sözlükte “hayatın sona ermesi” anlamına gelir.
Genellikle “ruhun bedenden ayrılması suretiyle kişinin maddî hayat kaynağını yitirmesi” şeklinde tanımlanan ölüm ve ölüm sonrası hakkındaki algılama, inanış ve uygulamalar kültürden kültüre, devirden devire değişmektedir. Daha çok günah ve yargı kavramlarıyla birlikte tasavvur edilmeye çalışılan ölüm fikri ve ölüm korkusu ile kurtuluş ve ölümsüzlük ümidi dinin ve felsefenin en tartışmalı konularından olmuştur. Ölümün taşıdığı anlam da ilgili kültür, inanç ve felsefenin hayata yüklediği mâna ile bağlantılı biçimde şekillenmiştir.
Ölüm, her insanın kaçınılmaz şekilde karşılaşacağı bir gerçektir. Kur'an’da “Her nefis ölümü tadacaktır” (Âl-i İmrân, 3/185) ayetiyle bu hakikat açıkça bildirilmiştir. Ölüm, sadece bir son değil, aynı zamanda bir başlangıçtır: ebedî âleme geçiş kapısıdır. Bu makalede, İslam’da ölümün anlamı, kabir hayatı, kıyamet ve ahiret hayatı ana hatlarıyla ele alınacaktır.
1-Sekeratülmevt
Sekr" kişi ile aklı arasına giren, aklı gideren bir hâl demektir ki, aklı gideren sarhoş edici maddelere genel olarak "müskir" ya da "musekkir" adı verilmektedir. Bu kelime gazap, aşk, elem, dalgınlık veya bir acıdan ötürü gelen baygınlık için de kullanılmakta ve bu hâle de "sekr" denilmektedir. sekr"in çoğulu olan "sekerat" ile ölum anındaki ıstırap ve baygınlıklar kastedilmektedir burada.
Buna göre, Kur'anî bir terim olan "Sekeratü'l-Mevt" terimi "insanın ölümüne delalet eden ölüm baygınlığı" manasına gelir.
Hepimizin bildigi gibi ölüm, ruhun cesetten ayrılışıdır ki, ölümün sekeratı vardır. Nitekim ayet-i kerimede ölümden kaçan insanlara bir gün mutlaka bu sekerat-ı mevtin geleceği bildirilmiştir.(Kaf, 50)
“Kıyamet dehşeti göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vazgeçer. Ve her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları hep sarhoş görürsün, halbuki sarhoş değillerdir. Fakat Allah'ın azabı çok şiddetlidir.”(Hac:2)
2–Sekerat Hali
Sekerat halinde olan hastaya eziyet vermemek şartıyla sağ tarafına yüzü kıbleye çevirmek müstahabdır. Eğer bu şekilde yatırılması hastaya zor geliyorsa ayağı kıbleye gelecek şekilde yatırılmalıdır. Sekerat halindeki hastanın ağzı kuruyacağından devamlı ağzına su damlatılmalıdır. Çünkü sekerat anında şeytan hastaya elinde bir bardak su ile yaklaşır, hastanın şiddetli hararetinden ve ağrılarınadan yararlanarak, kendini mabud olarak tasdik ettirmeye çalışır.(son anda sapıtmak ister) Takdim esnasında imanlı kişi şeytana “hayır” der. Bundan dolayı sekerat halinde olan bir kişiye sadece tevhid kelimesi telkin edilir.
Telkinin amacı hastanın hayata veda ederken tevhid inancını hatırlamasına yardımcı olmaktır. Telkin sırasında “kelime-i tevhid” ve “kelime-i şehâdet” söylemekle yetinilmeli; kişi, söylemeye zorlanmamalıdır. Hz. Peygamber (sav), ölmek üzere olan kişinin yanında Yasin sûresini okumayı da teşvik etmiştir.(Müslim , Cenaiz;916-917)
Ölüm vakti takdir edilmiş şahsın yanına melekler gelir ve onun ruh ve cesedini ölüm hali için teslim alırlar. Buna ölüm sekaratı denilir. -Allah'ın emri ile ruh bedenden çıkar.
Kur'an-ı Kerim ve sahih dini kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla ruh diridir, kıyamete kadar da ya cennet bahçelerinden bir bahçede veya cehennem çukurlarından bir çukurda varlığını sürdürecektir. Bu bağlamda ruhun tekrar dünyaya dönmesi gibi bir durum da söz konusu değildir.
Kişi öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacak. Bundan dolayı Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" demiş ve dostlarına ölümünün ardından ağlamamalarını vasiyet etmiştir.
3–Cenaze Kavramları:
TEKFİN, TEŞYİ, TEDFFİN, TEÇHİZ, TELKİN VE TAZİYE
TEKFİN; ölünün kefenlenmesi. TEŞYİ: Cenaze yıkandıktan sonra tabuta konulup namazının kılınacağı yere ve daha sonra kabrine taşınması.
TEDFİN (DEFİN): Ölünün kabre gömülmesi.
TECHİZ: Ölünün dinî usullere uygun olarak kabre konması için gerekli hazırlıkların yapılmasını ifade eden fıkıh terimi
TELKİN: ölü gömüldükten sonra mezarın başında imamca söylenen dinsel sözler.
TAZİYE: Sözlükte “birine sabır telkin etmek” anlamındaki ta‘ziye terim olarak yakını vefat eden kimseleri sabır ve metanet göstermeye teşvik etmeyi, baş sağlığı dilemeyi, onları teselli edip acılarını paylaşmayı ifade eder.
4–Cenazenin Kabre Konulması
Cenaze kıble tarafından kabre indirilir, sağ yanı üzerine kıbleye döndürülür ve kefen üzerinde bağı varsa çözülür. Cenazeyi kabre koyan kişiler Bismillâhi ve alâ milleti resûlillâh (Allah'ın adıyla ve elçisinin dini üzere) derler. Cenazeyi kabre koyacak kişilerin sayısı ihtiyaca göre değişir. Kadınları kabre koyacak kimselerin ölüye akrabalık yönünden mahrem olmaları gerekir.
Kadınlar kabre yerleştirilinceye kadar gerekirse kabirleri üzerine bir perde çekilir.
Definde bulunan kişilerin kabir üzerine üç avuç toprak atarak birinci defada "Sizi bundan (topraktan) yarattık", ikincisinde "Sizi tekrar toprağa iade edeceğiz", üçüncüsünde de "Sizi bir kez daha topraktan çıkaracağız" demeleri müstehaptır.
Kabrin topraktan bir iki karış yükseltilip, deve hörgücü gibi yapılması menduptur. Kabir üzerine su serpmekte -gerekli olmamakla beraber- bir sakınca da yoktur.
İnsan, yaptıkları amellerin karşılığını görmeye başlar. Dünyada yaptıklarından dolayı ya sevinç haline ya da azap ve üzüntüye bürünür. Ölümün ilk saat ve günlerinde, insanın ruhu Berzah aleminde olmasına rağmen, aynı zamanda kendisini maddi (dünyadaki) bedeninin yanında olduğunu görür. İnsanın ruhunun dünyada maddi bedeniyle çok kuvvetli bir bağı olduğundan, ölümden sonra bile, maddi bedene ilgisi çok fazladır. Bila teşbih; telefondaki çip ve uzaydaki bağlantı gibi) Bu yüzden naaşının taşınması, hareket ettirilmesi ve güsül verilmesi ve kefenlenme sırasında, sanki onunla birlikte ve onun peşinden gitmektedir. Fiziki beden toprağa defnedildikten sonra ruh kendisini kabirde görür.
Kabir Hayatı: Rasulullah Efendimiz kabirde bizleri bekleyen hali şöyle açıklıyor:
“Kabir ya “Cennet bahçelerinden bir bahçe yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur” (Tirmizi)
”Kur'an'da Kabir azabının ayeti;
“Bu azap onların, günün başlangıcında sabah ve akşam sokulacakları ateştir. Kıyametin kopacağı günde de “Âl-i Firavun’u azabın en şiddetlisine sokun!” denileceği bildiriliyor. (Ğafir:46)
Kabir azabı duyular ve akıl yürütme vasıtasıyla bilinemeyip vahiy yoluyla sabit olan gaybî konulardan biridir. Bir hadis-i şerifte, “Kabir, ahiret duraklarının ilkidir.
Bir kimse eğer o duraktan kurtulursa sonraki durakları daha kolay geçer. Kurtulamazsa, sonrakileri geçmek daha zor olacaktır.”
5–Cuma Günü Ölen Kabir Azabı
“Kâfirin Cuma ve Ramazanda yapılmamak üzere, kıyamete kadar sürer. Bugün(cuma)ve gecesinde ölen müminler kabir azabı hiç görmez. Cuma günü, rûhlar toplanır ve birbirleri ile tanışırlar.”(Cami üs-Sağir, i.Süyüti)
Cuma günü ölen Müslümana kabir azabı olmaması, Allahü teâlânın bir ihsanıdır.
6–Kabirleri Ziyaret Ve Selam Vermek
Araplar büyük ve kalabalık bir kabile olduklarını birbirlerine ispat etmek için mezardaki ölülerin sayısıyla övünürlerdi. Ölülerin kahramanlıklarını anarlar, göğüslerini yırtarak ve bağırıp çağırarak onlar için ağlarlardı.
Nitekim âyeti kerimeler bu duruma işaret etmektedir:
“Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, Nihâyet kabirleri ziyaret ettiniz. (Tekasür, 102/1-2)
Peygamber (S.A.V.) bu âdetlerin çirkin ve mânasız olduğunu benimsetene kadar kabir ziyaretini yasakladı. Ölülere nasıl davranılması gerektiği konusunda İslâmiyet’in getirdiği emirler iyice benimsenip gönüllere yerleşince, bu yasak da kalktı.
Büreyde (ra)’den rivayet edildiğine göre;
Resûlullah (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurdu:
“Kabirleri ziyaret etmenizi yasaklamıştım. Ama artık ziyaret edebilirsiniz. Kabirleri ziyaret etmek isteyen ziyaret etsin. Çünkü kabir ziyareti bize âhireti hatırlatır.”
(Müslim, Cenâiz 106, Edâhî 37. Ebû
Hz. Ebu Hureyre (ra) anlatıyor:
"Resülullah (S.A.V.) bir mezarlığa uğramıştı:
"Selam üzerinize olsun ey mü'minler cemaatinin mahalle halkı! İnşaallah biz de sizlere kavuşacağız!" buyurdular." Ebu Dâvud, Cenâiz 83, (3237).
Müslim ve Nesâî'de Büreyde'den gelen bir rivayette şu ziyade var:
"Allah'tan bizim için de sizin için de afiyet dilerim."
Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır.
İşte bu sebepledir ki, kabristanda yatanların halini gördüğümüz zaman, belki bağlanan basiretimiz çözülür, katılaşan kalplerimiz yumuşar.
Bir kimse kabristana gittiği zaman, önce kabir halkına selâm vermeli, onlara dua etmeli ve sonunda kendisinin de onlar gibi olacağını düşünmelidir.
Kabrini ziyaret ettiği kimse sanki sağ imiş de onunla konuşuyormuş gibi, yüzünü ona dönerek yanına yaklaşmalı ve rahatsız değilse ayakta durmalıdır. Sağlığında kendine çok yakın ise, yakınına varmalı, fazla yakın değilse uzakça durmalı, sonra da ona dua etmelidir.
Ziyaretçi, ölünün yüzüne doğru döner, selâm verir, duâ eder.
Ziyaret esnasında sükûnet içerisinde ağlamakta bir mahzur yoktur.
Mezar ziyareti esnasında abdestli olmaya özen gösterilmelidir.
Mezarlıkta sükunet korunmalı, fazla gürültü çıkarılmamalıdır.
Sonra mezarlıkta bulunan ölülere selam verilir.
Onlar için hayır duada bulunulur.
Kuran-ı Kerim okunup sevabı onların ruhuna bağışlanır.
Mecbur kalınmadıkça, asla mezarların üzerine basılmaz, üzerlerine oturulmaz.
Her insanın er-geç mezara gideceği düşünülerek ibret alınır.
İmam-ı Gazali hazretleri İhyâ kitabında buyuruyor ki: “Kabir ziyaret ederken, kıbleyi arkada bırakıp, meyyitin yüzüne karşı oturup selam vermek müstehabdır.
Kabri elleri ile mesih etmek, kabri öpmek, hıristiyanlık adetidir caiz değildir.
İnsaların mezarın başında verdikleri telkini, Kuran kıraatini, duayı, selamı,ölüler duyabilir. Buna engel ne bir Kurani nass ve ne de bir nass yoktur.
Ziyaretçi mezarlığa varınca yüzünü mezarlara döndürerek Peygamberimizin (asm) dediği gibi şöyle selamverir: "Ey müminler ve Müslümanlar diyarının ahalisi, sizlere selâm olsun. İnşallah, biz de sizlere katılacağız. Allah'tan bize ve size afiyet dilerim." (Müslim, Cenâiz, 104; İbn Mâce, Cenâiz, 36).
İbn Abdülberr (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz, dünyada iken tanıdığı bir müminin kabrine uğrayıp ona selam verirse, mutlaka ölü onu tanır ve selamına karşılık verir."
Resülullah (as)in kabirlere verdiği selam:
“Selâm size, ey bu diyârın mü'min ve Müslüman olan sakinleri! Bizler de inşallah size katılacağız. Allah'tan bize ve size afiyet dilerim." (Müslim
“Bedir Savaşı'nda kalib kuyusuna atılan müşriklere hitaben, Efendimiz (a.s.m) “Allah’ın bize vâd ettiği şeylerin hak olduğunu gördük; siz de size vâd edilenlerin hak olduğunu gördünüz mü?”-ayetten iktibas ederek- sorar. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) “Yâ Resûlullah nasıl ruhsuz cesetlerle konuşuyorsunuz?” diye sorar. Bunun üzerine “Siz onlardan daha fazla -bu sözlerimi- işitiyor değilsiniz. Yalnız onlar bu gün cevap veremezler.” diye buyurur. (Buhari-Müslim) Mecmau’z-şşzevaid’de bu hadisin sahih olduğu ifade edilmiştir- (6/91)
7-Kabir Hayatı (Berzah Âlemi)
. Lügatte Berzah:
- Berzah; kelimesi Arapçada “iki şey arasındaki engel veya perde” anlamına gelir.
- Kur’an’da şu ayette geçer:
“Önlerindeki berzah (engel) nedeniyle, yeniden dirilecekleri güne kadar (geri dönemezler).”
Mü’minûn, 23/100)
Berzah âlemi, ölümle kıyamet arasındaki geçiş dönemi’dir. Bir diğer ifadeyle, kişi öldükten sonra diriliş (ba‘s) gününe kadar ruhunun kaldığı ara âlemdir. Bu kavram, hem Kur’ân’da hem hadislerde yer alır.
Ölümden sonra; Melekler ruhu alıp cesedi bırakır ve ruhu iman sahibiyse defin anına kadar gezdirirler. Defin tamamlanınca kabir de ruh bedene kısmen iade edilir. Kabir sorgulaması için görevli münker ve nekir isimli iki melek gelir ve kabirde ruha Dinini, Rabbini, Peygamberini ve Kitabını sorarlar. (iman üzere olanlar bu soruları cevaplar ve kendilerine cennet kapıları açılarak cennet gösterilecektir. Kâfir ve münafıklar ise bu sorulara doğru cevap veremeyecek, onlara da cehennem kapıları açılacak ve cehennem gösterilecektir. Kâfirler ve münafıklar kabirde acı ve sıkıntı içinde azap görürlerken müminler nimetler içerisinde mutlu ve sıkıntısız bir hayat süreceklerdir. (Timizi, Cenâiz, 70 [1071-
8-Kıyamet Günü ve Mahşer
- Ölümden sonra büyük diriliş vardır. “İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?” (Kıyame, 75/3).
- Amel defteri verilecek, mizanda tartılacak “Allah kıyameti tasvir ederken şöyle beyan ediyor:
“Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.(Abese;34)
“Her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı ancak kıyâmet günü tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa, gerçekten o kurtuluşa ermiştir. İyi bilin ki, bu dünya hayatı, aldatıcı bir faydadan başka bir şey değildir.”(Ali imran 185)
9-Cennet ve Cehennem
- Cennet: Allah’a iman edip salih amel işleyenler için hazırlanan ebedî mükâfat yurdudur.
- Cehennem: Küfür ve inkâr içinde ölenler için ebedî azap yurdudur.
- Kur’an’da: “Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür, kim zerre kadar şer işlerse onu görür.” (Zilzâl, 99/7-8)
10- Ölümle Yüzleşme ve Hazırlık
- Hadis: “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölüm sonrası için hazırlık yapandır.” (Tirmizî)
- Ölüm bir korku değil, bir uyanış olmalıdır. Mümin için ölüm, sevgiliye kavuşma anıdır.
İslam, ölümü yokluk değil, sonsuz hayatın başlangıcı olarak görür. Bu bilinç, insanı dünya hayatında daha sorumlu ve bilinçli yaşama yönlendirir. Ölüm ötesine hazırlık, sadece ibadetle değil, kul hakkı gözeterek, güzel ahlakla ve Allah’a teslimiyetle olur.