İslam, sadece ibadetleri değil, bireyler arası ilişkileri, kamu güvenliğini ve toplumsal düzeni de esas alan kapsamlı bir hayat nizamıdır. Modern dünyada insan hayatını doğrudan etkileyen alanlardan biri de trafik düzenidir. Kazaların çoğunun kurallara uymamaktan kaynaklandığı bir ortamda, “trafik kurallarına uymak” sadece medeni bir sorumluluk değil, aynı zamanda İslami bir yükümlülük olarak da değerlendirilmelidir. Bu makale, İslam dininin trafik kurallarına uymayı nasıl değerlendirdiğini fıkh

Trafik kurallarına ve işaretlerine uymak:
- Farz-ı kifâî” düzeyinde kamu düzenine katkıdır.
- Birey olarak uymak vaciptir.
- Uymamak, hem ahlaki hem dini sorumluluk doğurur.
- Kazaya sebebiyet varsa: haram, günah, kul hakkı ve gerektiğinde diyet sorumluluğu doğurur.
İslam'da trafik işaretlerine ve kurallarına uymak dinen farz veya vacip hükmündedir. Trafik kuralları, can ve mal güvenliğini sağlamak için konulmuş kamusal düzenleyici kurallardır.
İslam’da bu tür kuralların dikkate alınması, şu ana esaslara dayanır:
1-İslamın ulaşıma bakışı:
“yollar onları kuşatsın diye yeryüzünde birtakım dağlar var ettik. Maksatlarına ulaşabilsinler diye orada geniş yollar açtık.”( Enbiya;31)
İbn-i Kkesir bu ayetin izahında, insanların rızıkları için yeryüzünde çok uzak mesafelere kıtalar arası seferlere çıkmaları emredilmiştir.(2/134)
Allah, sizi topraktan yarattı ve sizin yeryüzünde ömür sürüp, orayı îmâr etmenizi istedi.(Hüd:61)
Zeyd b.Esleme , bu ayetin tefsirinde insanların yaşadıkları yeryüzünü, Allahın sonsuz nimetleriyle beraber kendi hayatlarının beka ve devamı için dünyalarının mamur etme hususunda şehircilik, tarımcılık, ormancılık, denizcilik ,inşaatçılık, çevrecilik ve trafik kuralları gibi önemli konularda yapmaları, gereken kanun ve intizamın almaları emredilerek kullarından talep etmiştir.
2- Can Güvenliğinin Koruması
İslam’ın beş temel amaçlarından biri, “canı korumaktır “(ḥifẓ al-nafs) Kur’an-ı Kerîm bu ilkeye şu şekilde dikkat çeker:
"Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış birini öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir."(maide:32) Ayeti kerimenin; İnsanların sosyal yaşamında can ehemmiyetinin ve kutsallığını vurgulayarak amden (kasden) veya şüphi amd,^olduğu takdirde bütün insanları öldürmüş bir katil olarak değerlendirmesi, Allah'ın bize bağışladığı canı muhafaza etmek ve korumaya almak, bugünkü trafik kurallarının tamda bu maksadı doğrudan sağlamiş oluyor.
3- Devletin Meşru Düzenlemesi Devletin toplumsal düzeni ve sosyal hayatın güvenliği İslamın bir gerekliliğidir. Kurallara uymamak gelişi güzel keyfi davranışlar, başkalarının hakkını çiğnemek ve bozgunculuk demektir. Buda zulüm olarak nitelendirilir. İslamda”Zarara uğramak da zarar vermede yoktur. Zararlı olan kimseyi Allah, zararlara düşürür.Güçlük çıkaranı da güçlüklere sokar.(Süneni Darekutni)
Trafik işaretleri, yetkili makamlarca konulmuş kamu düzeni kurallarıdır. Uymak, ولي الأمر (idareciler) tarafından konulan meşru emirlere itaat anlamındadır.
Resulullah:
"Müslüman, hoşuna gitse de gitmese de, yöneticisinin emirlerine itaatle yükümlüdür; ancak günah olan bir iş emredilmedikçe. (Buhârî, Müslim)
4- Can Emniyeti İle Beraber Mal Koruması:
“Kendinizi tehlikeye atmayın!” (Bakara;195)
Bu ayet, insanın hem kendisine hem başkasına zarar vermesini yasaklar. Hız sınırı, emniyet kemeri, ışık ihlali gibi trafik kuralları da doğrudan can güvenliğiyle ilgilidir.
Trafikte başkalarının can ve mal güvenliğini tehlikeye atan davranışlardan sakınmanın önemini gösterir. Hız yapmak, kırmızı ışıkta geçmek gibi eylemler haramdır, çünkü başkalarının hakkını ihlal eder, ki
Dinimiz, kimsenin kimseye zarar vermemesini emreder. Bu yasağa rağmen zarar veren olursa, zarar gören intikam almak üzere mukabil bir zarar vermemelidir. Hadisteki "Zarara karşı zarar vermek yoktur. "cümlesi bunu ifade eder. Bu hadisi şerheden Münâvî, zarar görenin zarar vermesi değil, affetmesi gereğini belirtir. Alimler hadiste geçen dırar kelimesinde müşâreke yani, iki kişinin birbirine zarar verme mânasının varlığına dikkat çekerler. Bu yasaklanmış olunca, zarara uğrayan kimse, intikam almanın caiz olduğuna zannederek öbürüne zarar vermemelidir. Ona düşen şey aftır, affetmezse zararını meşru yollarla tazmin ettirir. Tazmin suretiyle hakkını almak ise, öbür tarafa zarar sayılmaz.
Bir İslâm toplumunda müminler başkalarıyla olan ilişkilerinde karşılıklı hakları gözeterek ve kendine düşen görevleri yaparak uyumlu bir yaşam sürmek durumundadırlar. İslâm'da haksız bir şekilde başkasının malına, canına, ırz ve namusuna zarar vermek yasaklanmıştır. Zarara karşılık zarar verme de yasaklar arasındadır. Zarar verme yollarından olan yol kesme, hırsızlık, yankesicilik, gasp, hile, yalan, öldürme, yaralama, iftira, malı telef ve tahrip etme, zulüm ve haksızlık yapma yasaklanmıştır.

5- Fıkhi Prensipler ve “Seddü’z-Zerâi”
İslam hukukunda zarara yol açan yolların kapatılması gerekir. Bu “seddü’z-zerâi” prensibi, trafik kurallarına uyulmasını zorunlu kılar. Her türlü trafik kuralı, toplumu olası tehlikelerden korumak için konmuş olup, ona riayet etmek fıkhî açıdan meşrudur.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine (yöneticilere) de..."(Nisâ 4/59)
Trafik kuralları İslam’a aykırı olmadığı sürece uymak farzdır. Ancak bir kural şer’i hükümlere ters düşerse ona uymamak gerekir. Fakat günümüzdeki trafik düzenlemeleri böyle bir durum içermemektedir.
Trafik kurallarına uymak, sadece devletin düzeni için değil, İslam’ın beş temel amacı arasında yer alan can ve mal güvenliğinin korunması için de gereklidir. Kur'an ve sünnet, toplumun huzurunu sağlamak ve zarar vermekten sakınmak için açık emirler içermektedir. Bu nedenle, İslam dini perspektifinden bakıldığında, trafik kurallarına riayet etmek hem bir dini vecibe hem de sosyal sorumluluktur. Kurallara uymayanlar, hem hukuken hem de ahlaken sorumludur ve bu davranışları önlemek için toplumda bilinç artırılmalıdır.

6-Yoldaki haklara riayet:
Yol insan ve araçların kullanmalarına tahsis edilmiş belirli arazilerdir. Kamunun yararlanması için trafiğe ayırdığında karayolu hüviyetini elde etmektedir. Her şeyin bir kuralı olduğu gibi yolun da bir kuralı ve adabı vardır:
Bu kurallardan birisi olan Kul hakkı; insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarını korumaya yönelik ortaya çıkan bir haktır. Cana kıymak, hırsızlık, gıybet, yalan, borç, iftira, küfürlü söz, yolda arabasıyla hakkı olmadığı halde başkaları sollamak kul hakkını doğurur. Bu kuralların ihlali kul hakkına riayet etmemektir.
Ebû Said el-Hudrî'den rivâyete göre Rasûlüllah (s.a:v): "Yollar üzerinde oturmaktan kaçınınız !”buyurmuştur. Ashab; Ya Rasûlüllah bizim için bundan istiğna (yol üzerinde oturmamak) mümkün değildir. Yol üzerleri bizim meclislerimizdir, oralarda bir (meselelerimizi) görüşürüz, diye müsaade istediler. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v): "Madem ki sizin için her halde oturmak zarureti vardır, şu halde yola hakkını veriniz" buyurdu. Ashab; "Ya Rasûlüllah, yolun hakkı nedir?" diye sordular da Hz. Peygamber (s.a.v): "Haramdan göz yummak, halka eza vermekten ictinab etmek, selam verenin selamını iade etmek, maruf ile emredip münkerden nehyetmek (iyiliği emredip kötülükten yasaklamak), sorana yol göstermek, mazluma yardım etmektir" buyurdu
. "Ebu Hureyre anlatıyor; "Rasulüllah (s.a.v): "Lanet ve nefrete sebep olacak iki şeyden sakınınız" buyurdu. Ashabı Kiram; "Bunlar, nelerdir?" diye sordular. Hz. Peygamber (s.a.v): "Halkın geçecekleri yol üzerinde veya gölgelenip istifade edecekleri yerlere (su kenarlarına, mesken ve civarına) abdest bozma" buyurdu" (Riyazu's-Salihîn, III, 282); "İman altmış yahut yetmiş küsur şu'bedir. Bunun en üstünü "Lâ ilahe illallah"sözüdür, en aşağı derecede olanı ise yoldan eziyet veren şeyleri kaldırmaktır. Utanma da imandan bir şu'bedir" (et-Tac, I, 27).
Birde unutmamak gerekiyor ki kulların birbirine karşı hak ve hukuk meselesi var.
"Müslüman, elinden ve dilinden insanların emin olduğu kimsedir." (Buhârî, İman 4)
Trafikte başkalarının hakkını gasp eden, tehlikeye atan biri bu güveni zedeler. Bu da dinen caiz değildir.
Trafik kurallarına uymamak hem başkasına hem kendine zarar vermeye neden olabileceği için bu hadislerle açıkça yasaklanır.
Trafik ışığı (dur, geç veya geçme manasına gelen renkleri) ihlalı elbette itaatsızlıktan dolayı,teaddi bir fiil ve davranış olma hesebiyle kul hakkına tecavüz hükmü ile haram ve günah sayılmıştır.
Hatalı sollama ile veya verilen suratı aşıp hız sınırı ihlalından kazaya sebep olmak yada arabanın bakımsızlığı gibi tespit edilen taksiratlar haram olduğu gibi, olası kazalarda arş ve diyet’te gerektirir.
7-Fıkıh Alimlerinin Yaklaşımı
Şeyh Yusuf el-Karadâvî gibi alimler, bu tür çağdaş düzenlemelerin şeriatın genel maksatlarına (makâsıdü’ş-şerîa) uygun olduğunu belirtmiştir.
Klasik fıkıhta doğrudan trafik işaretleri olmasa da, toplum düzenini sağlayan kurallara uymak gerektiğini ve maslahatın temelinde somut olarak zarar ve yarar olgusu yatmaktadır.Kul hakkına riayet bağlamında zararın def-i veya yararın sağlanması maslahat açısından en önemli unsurdur.
Netice itibarıyla:
Fıkıhçıların Yaklaşımı
İslami hukukta "seddü’z-zerâi" yani zarara giden yolları kapatma prensibi vardır. Kuralların ihlali sonucu doğabilecek zararların önlenmesi adına, önleyici tedbirlerin (trafik işaretleri, hız sınırları, emniyet kemeri gibi) bağlayıcı olduğuna hükmedilmiştir.
Ayrıca, Hanefi ve Şafii fakihlerine göre bir kişiye zarar vermek haramdır; ister doğrudan, ister dolaylı olsun. Zira fıkhi kaidelerinden:”zararlı olanı defetmek (defi mefasid) faydalı şeyleri getirmekten ( celbi menafi) hükmü doğrultusunda zararın engellenmesi yararın sağlanmasından daha öncelikli görülmüştür.
Buna göre meşrü bir fiil gayri meşrü bir sonuca alet edilirse seddi-zerai( önleyici tedbirler)ilkesi işletilerek o fiil (yani olası kazalar)önlemiş olur.

Dr. Hasan Yakut/ Medine İslam Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu- Emekli Müftü- Fatih Mehmet Üniversitesi Öğretim Üyesi