İslam toplumsal ilişkilerde adaleti, merhameti ve hakkaniyeti esas alan bir din olarak, zulmü kesin bir dille reddeder. Ancak bu reddediş, sadece mazluma yardım etmeyi değil, aynı zamanda zalime de onu zulmünden vazgeçirmek suretiyle yardım etmeyi kapsar.

Dünyanın gözü önünde bir coğrafya yanıyor,
Çocuklar toprağa sığınıyor, anneler taşlara sarılıyor. Bu manzaralar karşısında sadece kalbimiz değil, vicdanımız da sınanıyor. Böylesi bir zamanda, Müslüman olarak sessiz kalmanın, yalnızca bir ahlaki zafiyet değil; aynı zamanda fikhi bir sorumluluk doğurduğunu hatırlamak gerekiyor.
Kur’an, zulme sessiz kalan toplulukları defalarca kınar.
”Zalimlerin yanında olmayın yoksa ateş sizi de yakar.Allah tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz.”(Hûd, 11/113)
Bu ayet, sadece zalimle işbirliğini değil; ona karşı sessiz kalmayı da bir tür onay olarak görür.
Bir başka ayette ise:
“Kendilerine karşı savaş açılan müslümanlara, zülme uğradıkları için savaş izni verilmiştir. Allahın,onlara yardım edip zafer bahşetmeye elbette gücü yeter.(Hac, 22/39-40).
Allahın bu emri ve daveti; sadece bir teselli değil, aynı zamanda bir eylem çağrısıdır: Mazlumun yanında durmak, Allah’ın yanında durmaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur ki:
“Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et.”
Sahabe, “Ya Resûlallah, mazluma yardım ederiz; ama zalime nasıl yardım ederiz?” deyince,
Efendimiz şöyle buyurur: “Onu zulmünden alıkoyarsın, işte bu, ona yardımdır.” (Buhârî, Mezâlim 4)
Bu hadis, adaletle dayanışmanın sınırlarını çiziyor.
Mazluma yardım etmek kadar, zulmü engellemek de bir ibadettir.
Gazze’deki zulüm, sadece bombaların sesiyle değil, dünyanın suskunluğuyla büyüyor.
O halde, her Müslümanın suskunluğu bir sorumluluk alanına dönüşüyor.
Mazluma yardım etmek, İslam'da bir sorumluluktur. Bir kişinin hakkının çiğnenmesi karşısında susmak da pasif zulüm sayılır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Zulme uğrayanlara yardım etmek Allah’a bir borçtur. İman edenler ,bir haksızlığa,bir saldırıya,bir baskıya ve zulme uğradıkları zaman,zalimlere, saldırganlara ve baskı yapanlara yardımlaşarak hadlerini bildirenlerdir.” şura,42/39)buyurmuştur.
Fıkıh literatüründe, mazluma yardım “farz-ı kifâye” olarak değerlendirilmiştir.
Yani, bir topluluk bu görevi yerine getirmezse, tüm ümmet sorumlu olur.
Enfal süresi 16. Ayeti kerimesinde Öyle durumlar olurki birtakım müslümanların dünyanın neresinde olursa olsun,küfrün işğalına topyekun zulmüne maruz kalınca veya mazlumların güç ve sayıca yetersiz kaldığı takdirde,birde nefiri am dediğimiz İslam halifesi tarafından cihad emri olduğu durumlarda ,mazluma yardım madden ve manen bilfiil herkese farz ayn olur.(Zadulmiad,3/59)
Ayrıca bu gibi durumlarda cümhürün görüşüne göre fıkhı hüküm;
“Bir Müslüman’a haksızlık yapıldığında, gücü yeten kimse onu savunmakla yükümlüdür. Aksi hâlde bu, zulme rıza göstermek olur.”
Bugün Gazze’de olanlar karşısında sadece dua etmek değil, farkındalık oluşturmak, yardım etmek, hakikati savunmak da bu farzın kapsamına girer.
Her yazı, her ses, her paylaşım, bir dayanışma ibadetidir.
Zulme sessiz kalmak, İslam’da sadece ahlaki bir zayıflık değil, dini bir kusur olarak görülür.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur:
“Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu, imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman 78)
Kalbiyle bile rahatsızlık duymayanın, imanı sorgulanır.
Bugün Gazze veya yeryüzünde zulme uğrayan Müslümanlar için üzülmek yetmez; duygudan eyleme, eylemden adalete yürümek gerekir.
Dayanışma bir inanç meselesidir.
Gazze meselesi bugün İslami literatürde sadece bir şehir değil; ümmetin vicdanının aynasıdır.
Mazluma omuz vermek, bir insanlık refleksi değil, bir iman emridir.
Zulüm karşısında sessizlik, tarafsızlık değil; zalimden yana olmaktır.
Unutmayalım ki:
“Bir kavim kendilerinde olanı değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 13/11)
Gazze’deki her çocuğun duası, belki de bizim kurtuluş vesilemizdir.
O hâlde, mazlumun yanında durmak sadece bir görev değil, Allah’ın rızasına giden en kısa yoldur.
Zalime yardım etmek, onun zalimliğine destek olmak değil, zulmünü engelleyerek onun ahiretteki zararını önlemektir. Bu, hem bireysel hem toplumsal ıslah açısından önemlidir. Çünkü zulmün devamı toplumu ifsad eder.
İmam Nevevî, bu hadisi şöyle yorumlar:
“Zalimi, zulmünden men etmek onun için bir rahmettir. Hem dünyada nefret edilmekten hem de ahirette azaptan
İslam’da ‘taraf tutmak’ değil, ‘hakkın tarafında olmak’ esastır. Taraflar kim olursa olsun, haklı olan desteklenmeli, haksız olan uyarılmalıdır.
Nitekim C.Allah Maide süresinde:
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin."5/8)
Hülasa şeri yolumuz; hem mazluma sahip çıkmayı hem de zalime ıslah yoluyla destek olmayı ahlaki bir görev ve dini bir yükümlülük kabul eder. Bu tavır, bireyin ve toplumun korunmasını hedefler ve hakkaniyet üzerine bir düzenin teminini sağlar. Rabbim ümmet bilinciyle şuurlanıp mazlum nerede olursa olsun onun yanında yer almasını nasip eylesin inşallah.

Dr. Hasan Yakut/ Medine İslam Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu- Emekli Müftü- Fatih Mehmet Üniversitesi Öğretim Üyesi