Evlerin duvarları, artık eskisinden daha sessiz… Bir tarafta hızlı büyüyen, kalbi gelgitlerle dolu gençler; diğer tarafta onları anlamaya çalışırken yüreği incinen anne babalar… Her iki taraf da aynı evin içinde, aynı sofrada, aynı çatı altında; fakat bazen birbirlerine bir adım kadar yakın, bir sessizlik kadar uzak duruyorlar.

Gençlerin dilinde sıkça duyulan bir cümle var: “Özelime girme!” Bu söz, dışarıdan sert görünse de… Aslında içeride fırtına koparan bir ruhun “ben de anlamıyorum ne olduğumu” demesidir. Genç, kendine ait bir dünyanın peşinde; ama o dünyanın kapısını bazen kendisi bile aralayamıyor. Anne baba ise bu sözü duyunca sessizce kırılıyor. Çünkü bir zamanlar gözünün içine bakan, her adımını “anne bak, baba bak” diye yüreğine taşıyan o çocuk, şimdi bir “mesafe” koyuyor gibi geliyor. Anne babanın içine düşen soru hep aynı: “Acaba bir şey mi saklıyor? Yoksa artık bize güvenmiyor mu?” Oysa çoğu genç hiçbir şey saklamıyor… Sadece kalbini toparlamak için zamana, düşüncelerine yer açmak için bir köşeye ihtiyaç duyuyor. Telefonunu kıskanması gizlemeye çalışmasından değil; belki konuşacak kelime bulamadığı içindir. Odasına kapanması kötü bir niyetten değil; belki kendi karmaşasını kimse görmesin diyedir. Ama anne babanın korkuları da boş değil… Bu çağda her şey hızlı değişiyor; haberler, tehlikeler, yanlış arkadaşlıklar, kırılgan kalpler… Evladını kaybetmekten değil, onun bir gün acıyla karşılaşmasından korkar anne baba. İşte bu yüzden “özelime girme” sözü, iki tarafın da kalbinde farklı yankılanır: Genç için özgürlük, anne baba için uzaklaşma… Oysa belki de ikisinin de tek ihtiyacı aynı cümledir: “Ben buradayım… İstersen konuşuruz.” Ne yapmalı Çocuğun o an konuşmak istememesi, hiç konuşmayacağı anlamına gelmez. Bazen susmalar, yürekte yer açmak içindir. Soru sormak yerine önce anlamaya çalışın: “Bugün biraz dalgınsın, istersen konuşabiliriz.” Bu cümle kapıları açar, gerginliği değil. Gencin en çok ihtiyaç duyduğu şey, baskısız bir güven duygusudur. Gölge gibi değil; durak gibi yanında durun. Odasına Kapıyı çalıp girmek, telefonuna karışmamak ama hayatından habersiz de olmamak… Denge her şeydir. “Ne yedin, kaç aldın, ödevin var mı?” değil… “Bugün seni ne mutlu etti?” “Canını sıkan bir şey oldu mu?” Bu sorular gencin ruhuna dokunur. Sadece “yasak” demek mesafe oluşturur... “Neden endişelendiğinizi” anlatmak ise güven kazandırır. Genç, büyüdüğünü hissetmek ister. “Sen anlamazsın” demek bir kalbi söndürebilir; “Fikrini merak ediyorum” demek bir kalbi açabilir. Belki de çözüm, birbirimizin ruhuna biraz yer açmaktan geçiyor. Gençlerin özgürlüğe, alanlara; anne babaların güvene ve yakınlığa ihtiyaç duyduğu bu çağda… İki tarafın da birbirine söyleyebileceği en kıymetli cümle şudur: “Sen benim için değerlisin… Kapın kapalı olsa bile, kalbine hep yakınım.” Ve belki o zaman, “Özelime girme!” sözü bir duvar olmaktan çıkar; Anlaşıldığında, iki kalp arasında bir köprüye dönüşür.